Hürriyet

24 Mart 2019 Pazar

'Aklımızı Delirtmek'

(Öncelikle şunları belirtmem de fayda görüyorum; aşağıdaki yazı Türk Dil Kurumu ve Türk Dil Bilgisine ağır hakaretler içerir. Bu yüzdendir ki Cimere oraya buraya şikayet etmeye kalkmayın. Zaten eskisi gibi sürekli yazmadığım için para da kazanmıyorum rahat olun ya sokak jargonuyla, konuşarak okuyun geçin kardeşim)

Evvet ön yazıyı da yukarılara bi yerlere iliştirdikten sonra yazının anasını ağlatabilirim. Ama bunu yaparken tüm blogger dostlardan özür dilerim onlar çok dikkatli yazıyorlar bu internet dünyasın da garip.. Bugün ve önümüzdeki hafta 2 yazı yazacağım ama bugün ki amortiden çıktı. Çünkü güzel deliriyoruz biriyle. İşte yemekler geçiyor içecekler geçiyor gidiyor da biz gelip geçemiyoruz diye deliriyoruz. Dinlemiyorlar bizi. Ama var ya biz buluşabilsek asgari ücretliler bayram eder, biz bir kavuşabilsek suriyeli kadın ve çocuklar hariç 'ulan derler bu türkler bizim emanetimize bakar biz nargile içmeyi bırakalım topraklarımızı adam etmeye gidelim'
biz buluşabilsek belki de iktidar değişir :) Ama işte o kadar zor, o kadar zor ki; matematik terimleri bile dile geldi. Dedim ki O'na ' ulan dedim bizim bu halimizi gören sinüs cosinüs bile tövbe etti kavuşmaya. Dediler ki biz bile birbirlerimizin karesini alıp buluşuyoruz siz kavuşamıyorsunuz, biz bile bilmem kaç bilinmeyenli denklemler sonucu kendimize geliyoruz, sorunlarımızı çözüyoruz siz çözemiyorsunuz. Sonra sinüs kendine has o sinx2 formülüyle dedi ki şerefsiz sinüs bu dediğini unutmıycam, ' ulan dedi Allah belasını versin trigonometrinin, fonksiyonları diyo Allah kahretsin o sıra da cosinüs şaşkın napıyor bu manyak diye bakıyor, ama dedim ben kendi kendime hak etmiyor muyuz be. Sonra onlar yavaştan ayrıldı gittiler, bütün matematik hocalarına küfür ede ede gittiler etmeyin diye bağıracaktım arkalarından ama gittiler. Ama onların bu münasebetleri yüzünden gece gözlerime uyku girmedi. Ama şöyle rahatlattım kendimi; tarih dedim ne zaman hemencecik mutlu olanları, kavuşanları yazmış ki. Tarih dedim kavuşamayanları yazar dedim tabi o sırada Sevgili uyuyordu kıyamadım da uzaktan seslenmeye kaldı geçti ondan sonra. Tabi günler geçiyor, arada bir Selim de geliyor dertleşiyoruz onla da. Olm diyor mutsuzluk size harbi yakışıyor diyor dedim bi git Allahını seversen, mutsuzluk dedi iki aşığa yakışır dedi mutluluğu herkes kaldırır dedi sen boşver dedi ya sal dedi. Tabi dedi tabii tabi dedim. Gitti sonra Selim ben yalnız kaldım, düşündüm biraz kendi kendime dertleştim de ayrıca zaten dertleşmek için niye başkasına gider anlamam insanlar ulan dert senin otur kafanı dinle dmi gerizekalı. Dedim ki şurda 1 hafta sonra 25 yaşına gireceksin, ne geçti eline ne istedin de yapmadın ulaşamadın hayal edemeyeceğin şeyler yaşadın ve dahasını hayal ediyorsun, istemediğin kadar paran oldu işlettin kullandın kaybettin kazandın ( 21 martta 2500 usd bozdum, 5,48den 22 martta usd 5,80 oldu) olsun para mal mülk zaten umrunda değil ki doymuşsun madden çok olmasa da öyle şeylere doymuşsun dedim o da başını salladı. Daha ne istiyorsun dedim ulan bir an duraksadım yine ya dedim bu yaz tatil sürem istediğim gibi olursa bir kübaya da gitmek istiyorum dedim, lan gidersin sonra ne olacak dedi. Dedim biri var aslında dedim o gelse formüller dize gelir ben de sakinleşirim dedim. O gelicek olm sen karıştırma oraları erken olmasın geç olsun veya olmasın bu dünyayı napıcan dedi. Dedim ki sen ne anlarsın O sadece 3 kadın 5 kadın veya 1 kadın değil dedim. Güldü ne halin varsa gör dedi. O da gitti. Allah belanı versin git dedim, Selim yine geldi. Ooo 1 paket de sigara almış, 2 de çay getirmiş ha dedim geleceksen şöyle gel, benim aklımı böyle delirt dedim ya saçma şeylerle değil. Güldü, ulan dedi kaç haftadır antep'e gidiyorsun bi baklava getirmedin, bende söz vermiştim getirecektim ama son hafta giderim dedim getirmeden antep gitti elimizden, bunun üstüne gidiş gelişlerde okurum diye Oğuz Atay'ı alayım dedim anna karanina yeni bitmişti , 2 hafta boş gittim geldim tam aldım kitabı hop antep de gitti. Hay şansına dedi Selim, sen dedi mutlu olamazsın dedi sen sıkıcı olamazsın dedi planlarsın mutlu olmak istersin ama elinden alırlar dedi, ben de dedim ki ulan mutsuz insanları izleyeyim yada okuyayım ki şükredip mutlu olayım onu bile yapamadım :) Sonra de Selim dedi ki haftaya da seçim var dedi, ben de evet var sonra da benim doğum günüm var dedim, inşallah dedim 25e özgür bir ülkede girerim dedim. Selim, çıkardı 1 dal sigara daha yaktı sigarasını 1 fırt çekti güldü, çayını yudumladı 1 fırt daha çekti. Allah dedi herkese dedi akıl dedi.....

19 Nisan 2018 Perşembe

'Fareler ve İnsanlar'

'Ama işte birlikte gezmeye alışıyor insan, sonra da onsuz yapamıyor'... şimdi başlığı okuyanlar ve sözü görenler aa evet bu 'Fareler ve İnsanlar' kitabından bahsediyor diyecektir.. ilk okuduğum kitaplardan evet ama bu kitaptan bahsetmeyeceğim. Farelerden söz etmek istiyorum.. Fareler üzerinde üzerinde yapılan deneylerden.. Mesela 1 fareyi bi kafese koyuyorlar bir süre izliyorlar sonra normal doğal hayatına devam ederken 2.ci karşı cinsten fareyi de koyuyorlar bir süre birbirlerine karışmadan takılırlarken sonraları yavaş yavaş iletişime, oynamaya ve oynaşmaya başlıyorlar ve mutlu oldukları izlenimini alıyorlar. Daha sonra birden birçok sayıda fare koyuyorlar ve sadece ilk koydukları o iki fareyi izlemeye devam ediyorlar..bi süre geçtikten sonra kıskançlık, kargaşa, karmaşa her ne ararsan orada ortaya çıkmaya başlıyor ve bilim adamları ilk koydukları fareden birini o kafesten çıkartıyor yine sadece tek başına başka bir kafese koyuyor ve fare orada hiçbir şey yapmadan mutsuz bir şekilde beklemeye geçiyor hayvan sonuçta canlı sadece yemek yiyor başka bir şey yapmıyor ve bir süre sonra da o soğuk doğal ortamından ve o oynaştığı fareden uzakta olmaktan dolayı yemek yemeyi de bırakıyor..kötü bir duruma düşüyor.. sonra diğer fareyi de kafesten alıyorlar tekrar aynı kafese koyuyorlar ve ilk baştaki 2 fare tekrar bir araya geliyorlar.. ikisi de beklenilenin aksine hala çok mutsuz bir şekilde birbirlerine zıt taraflarda oturuyorlar, bilim insanları şaşkın gece gündüz izlemeye koyuluyorlar, kalp atışları yemek istekleri kafese girdikleri gün ile aynı değişiklik yoklar acaba birbirlerini hissetmediler mi diye sorgularken onları topraklı bir zemine bırakıyorlar ama ne fayda hala aynı hiç birbirlerini tanımamışlar gibi oysa çok zaman da geçmemişti ayrıldıklarından başka farelerinin onların yanına konulmasından ve sonra tekrar bir araya gelmelerine kadar çok bir süre geçmemişti... Ve geçen o zamandan sonra 'Fareler ve İnsanlar' kitabını eline alan bilim insanlarından biri şu cümleye denk gelir ' inlemeyi andıran bir sesle devam etti; İnsan yanında biri olmazsa delirir, kim olduğu da önemlidir yeter ki o yanında olsun..Ve ağlamaya başladı -Sana bir şey diyeyim mi? İnsan çok uzun süre yalnız kaldı mı hastalanır, yalnızlıktan hastalanır..' Fareler hastalanmıştı artık çok uzun süre bile geçmeden...

12 Ocak 2018 Cuma

'Drama'

Güzel zamanların içinde yolculuk yapan bedenlerimiz, günlerin içinde soğuk sulardan 1 bardak içerken arkadaşlarımız, yoldaşlarımız bir anını beynimizin arka bölgesindeki hafıza biriktiğini bilmek ve sonradan hatırlamak kadar acı ama tebessüm ettiren başka bir şey daha olmayabilir... Bir şarkı çalar aniden ve senin aklına m6 ( istanbul üniversitesi iktisat fakültesine ait 1 sınıf ) gelir.. Tahtadır, eskidir özeldekiler gibi beyaz bir tahta yoktur ya da çalışan veya düzgün çalışan bir projeksiyonu da yoktur. Sıraların üzerinde her kalemden bir yazı vardır..paslıdır.. oturursun yanından kedi geçer ya da kedi uyuyordur bizim gibi değildir rahattır. Pencerelerden sobalı odalardaki gibi bir açıldığında ve kapandığında buğu birikir bakarsın hocaya.. bazı hocaların egoları tavandır ama ne rezil bir durumdadır hoca olmuş ama kafayı s....bir şey öğretemez evindeki parkelerden bahseder. En ön iki tarafta hocalarla 'kakara kikiri' yapan ama aralarında 1,2 harbi kaliteli kişi vardır..hoca da dersi onlarla dalga geçerek işler..Önden 3.sırada sol da bir arkadaşım vardır elinde note3 öyle not alır viyana da ayrıca okumuştur kendisi.. iyi bir kalbi vardır.. Sağ tarafta 4.sırada ortada 1 oldukça uzun ve kalıplı arkadaşım ve yanında da oldukça kısa ve harbi enteresan bir diğer arkadaşım vardır, enteresan bir ikiliydi.. ben kafama göre ya en öndeyim ya en arkalarda ama not tutarım harbi dinler ve tutarım.. yanımda da gerek balkanlar da gerek istanbul da altlı üstlü yattığımız, benim yurt dışında parayı ödemeden çıktığım yerlere vicdanına yediremeyip geri dönüp ödeyen aksanı anadolu olan kalbi dünya olan bazen ya gardaş sana şaşıyorum ne adamsın diyen kardeşim oturur.. Ve bazen gerek derslerimizin çokluğundan gerek yolculuklarımızı birlikte yaptığımızdan baya bir samimi olduğumuz fena güldürme potansiyeli olan 3 kelimesinden biri küfür, araba ama bazen de bir konuşunca yok artık bunu da biliyorsun diye şaşırtan bir başka arkadaş vardır.. Bu dostlarla sabahları dersde okulda bahçede cafede oturursun..sonra akşamları diğerleri gelir.. bir başkası vesilesiyle tanıştığın her biri adam diyeceğim en sevmediğim kelime sıfattır, her biri Necip Fazıl şiirleri gibi delikanlı temiz dostlar gelir..Sonra iç çekersin 'ulan ne günlerdi' dersin...

29 Aralık 2017 Cuma

' Rose Neden Jack'i Yanına Almadı?'

Aslında hepimiz ya da çoğumuz Titanic'i bir aşk filmi olarak biliriz ancak bazen konusu ne olursa olsun verilmek istenen mesaj başka olabilir mi acaba? sorunsalıdır bu yazdıklarım.... Titanic'i ilk sanırım ilkokul 3 ya da 4e giderken o zamanlar star tv de sinema kuşağı vardı her pazar ya da pazartesi akşamlarıydı sanırım orada tv'de ilk kez olarak fragmanını izledim. 3 saatlik bir filmdi ve evde herkes varken açıp izlemeye koyulmuştuk.. Tabi 1 gün sonra okul var film 20.00'de başlıyor bitmesi reklamları 24.00'ü bulur, buluyorda.. İzliyoruz izlemesine de dram, aşk, tutku, heyecan, görsel efektler bunlar o zaman ki akılla pek anlaşılmayan şeyler.. Neyse sorunsalımıza gelelim bir kaç yerde okumamla birlikte anladıklarımı aktaracağım şimdi sizlere..Öncelikle Titanic farklı toplumsal sınıfların ilişkisini çok iyi bir şekilde ortaya koyar..geminin alt katlarında seyahat eden (emekçi, işçi sınıfı) yani jack, ve üst katta (burjuva) yani biricik kızımız rose.. Titanic bildiğiniz üzere karanlık sularda yol alan bir gemidir, ve ilerlemesi için kazan dairesindekinlerin sürekli çalışmaları gerekmektedir.. Yani kapitalizim o riskli sularda aynı şekilde işlemektedir ve gemi de aynı şekilde yoluna devam etmektedir. Burjuva ablamız rose kafası karışmış durumda, duygusal olarak boşlukta iken Jack ile tanışmıştır. Onunla eğlenir, sevişir ve hayaller kurar... Jack bazen üst kata çıktığında o burjuva hayatına alışamaz, üstelik bir burjuvanın işçi sınıfı ile aynı masada yemek yerken aradaki gerilim ve çatışmaları, nefretleri net bir şekilde ortaya dökülür...Film boyunca işçiler ile burjuvazi arasındaki gerilim yüksek dozda devam eder, rose ile jack filmin sonunda evlenmeye karar verirler, ancak iki çiftin ekonomik, sosyal, kültürel eşitsizliklerini bırakıp mutlu sona erişmesi mümkün müdür gerçekten?... Bir burjuvanın duygusal boşluğa düşüp, egosunu tamir etmek, aşk yaşamak gibi bir ideal uğruna tanıştığı yoksun bir adamla evlenmesi fikrine müsade edilmemelidir.. Ve tam da jack ve rose beraber yaşamaya karar verdikleri anda hooop ne olur?... Titanic buzdağına çarpar...Oysa Tanrı bile bu gemiye bir şey yapamazdı sanki... Gemi bu çiftimizin birlikte yaşamaya karar verdikleri anda iceberg ve bum batmaya başlar..Bildiğiniz üzere son sahne çok duygusal bir sahnedir. Rose bir tahta parçasının üstünde jack ise suda donmaktadır. Bu da sınıfsal bakış açısının en baba tespitidir. Jack orada ölümle burun buruna ve fakat rose hiiiç umrunda değilmiş gibi takılır ve jack hala onun hayatta kalması için mücadele verir aynı geminin ilerlemesi için çalışan gariban emekçi kazan dairesindeki yoldaşlar gibi. Peki neden jack rose'un yanına çıkmıyor??? Bu bir mantık hatası değil midir neden?? Ve fakat bilakis burası aslında süregelen bir ideolojinin gün yüzüne çıkma noktasıdır. Rose kendini duygusal olarak tatmin etmiştir..Jack'e artık ihtiyacı yoktur. İşçi sınıfı jack su da boğulup giderken, burjuvalı ablamız rose hayatta kalır ve gece gece bu sosyolojik ilişkiyi adlandıran hikayeyi okuyan arkadaşlar bir sigara yakar...

20 Kasım 2017 Pazartesi

' Kesit '

         Bir şeyin içini inceleyebilmek için, boylamasına ya da enlemesine kesildiğinde ortaya çıkan yüzeye veya alana veya boşluğa 'kesit' deriz.. Bizim gibi ilkel varlıklar için hayatın sadece tek bir amacı vardır;....        'Zaman Kazanmak'. Ve yaşamımız süresince vücudumuzdaki tüm hücrelerimizin gerçek amacı da budur. Bunu yapabilmek için solucandan insana her şeyi oluşturan hücre kitlelerinin sadece iki - 2 seçeneği vardır.. 'Ölümsüz olmak ya da Çoğalmak'.. Ortam bu olayların gelişimine yeterince uygun değilse yani; savaşlar, doğal felaketler ya da yapay felaketler, hastalıklar... hücre burada ölümsüzlüğü seçer. Yani kendi kendine idare edebilmeyi..Ancak ortam gerçekten uygunsa yani; hayatın uygun olduğunu düşünün deyince aklınıza her ne gelebiliyorsa o şartlar mümkünse...Hücreler çoğalmayı seçerler. Böylece öldüklerinde önemli bilgileri ve gelenekleri ve adetlerini ve hatta bilinçlerini bile sonraki hücreye aktarırlar, o da bir diğerine aktarır. Bundan dolayı bilim ve ilim zaman ile aktarılır. Ve günümüz felsefecilerinin sorusu; biz insan olmaktan çok sahip olmak için mi endişeliyiz?..

19 Kasım 2017 Pazar

' 1 Maymun 20 Dolar '

Mutlu pazarlar, değerli birkaç görüş okur dostlarım.. bugün bir hikayeden bahsetmek istiyorum ancak onun öncesinde bu hikayeyle bağlantılı ve benim de küçük yatırımcı olarak içerisinde bulunduğum, güncel bir çöküş mevzusuna değinmek istiyorum. Ama hikayem sadece bu konuyla ilgili değil hayat ile ilgili bir ders niteliğindedir, konuyla alakası olmayanlar da okumaya devam etsinler. Konuya gelince; takip edenler bilir son 10 gün içerisinde vuku bulan borsa da bir 'aselsan' iniş ve çıkışları var ki ilgilenenler buna 'fluctuate' diyeceklerdir. Konuyu özetlemek gerekirse 'aselsan' borsa da bir anda olmasa da beklenildiğinin üzerinde değer kazandı 1 hissesi 45 tl dolaylarında peak gördü ve heyecanlandırdı hem yabancı yatırımcıyı, hem yerliyi ve hem de benim gibi küçük yatırımcıları. Öyle ki evlerine satıp hisselerini alanlar mı dersiniz, düğün masraflarını yatıranlar mı dersiniz, takılarını bozduranlar mı dersiniz herkes bir anda borsacı oldu ve yatırdı parasını. Emlak balonu benzeri yapay bir artış söz konusu oldu. Sonrasında dalgalanmalar yaşandı 40 ila 45 arasında gidip geldi. Ben de konuya burda dahil oldum ve her sert çıkışın bir sert düşüşü olacaktır diye bilsem de riske girip ben de hisselerimi 40.2 tl den aldım. Çok şükür ihtiyacım olmadığından hemen düştüğünde daha da düşecek zannedip tekrar satmadım. Çünkü borsa sabır işidir ki zaten 'fortune' 2017 sayısına göre bist100 de değerlenecek hisseler arasında da 'aselsan' vardı o yüzden çok bir şey kaybedeceğimi düşünmedim öyle de oldu ve artmaya da devam ediyor. Ama işin içerisini bilmeyenler için ya yabancı hissedarlar, ya da başkaları bir anda bütün hisseleri bırakıp bir gece de hisse değerini 31 tlye düşürmeyi başardılar ve küçük büyük içeride yatırımı olan herkes kaybetti ve bist de değer kaybetti. Kendim için değil de o gariban yatırımcılar için üzüldüm yazık oldu ama akılsız baş mevzusu yapacak bir şey yok..bana kalsa ki öyle de olacak buradan tavsiye veriyorum, şimdi dolar 3.90 civarlarında aralık ortasıyla itibaren ocak ile birlikte kısa vade de para kazanmak isteyenler gözünüz korkmasın alın döviz 2 ay içerisinde 4.20, 4,30 civarlarına yükselecektir. Ancak şimdi işi bilmeyenlerin bir anda her şeyini satıp bırakıp nasıl borsa da kaybettikleriyle ilgili hikayemi anlatıyorum.....

'çok zengin bir adam gemiyle büyük bir adaya gider. Ve ada halkına 'maymun satın almak istiyorum, getirdiğiniz her maymun için 20 dolar ödeyeceğim' der.. Adadaki herkes maymun avına, maymun yakalamaya çıkar ve bulabildikleri tüm maymunları toplarlar zengin adama getirip satarlar.. Aradan bir hafta geçer ve zengin adam geri gelir ' daha fazla maymuna ihtiyacım var ve bu sefer her maymun için 50 dolar ödeyeceğim' der.. Ada halkı etrafta sağda solda kalan, saklanmayı başarmış 3-5 tane ne kadar maymun varsa hepsini yakalar ve zengin adama satarlar...Ve artık adada bir tane bile maymun kalmamıştır...Aradan bir hafta daha geçer ve zengin adam tekrar gelir...'eğer bulabilirseniz daha fazla maymun alacağım, ve her bir tanesi için 300 dolar vereceğim' der.. ada halkı çok fakir olduğu için ve arayıp tekrar maymun bulamayacaklarını bildikleri için başka bir yol düşünürler.. günler geçtikten sonra adaya gemisiyle bir tüccar gelir ve gemisinde maymun taşımaktadır.. Ada halkı tüccarla konuşur ve maymunların tanesini 200 dolardan almak suretiyle anlaşırlar...tabii ada halkı uyanık 200'den alıp, 300 dolara satacaklar, temiz para iyi iş derler.. Ve gemideki tüm maymunları her birine 200 dolar ödeyerek alırlar...1 hafta dolduktan sonra ellerindeki maymunları çok zengin olan adama tanesini 300 dolara satmak için beklemektedirler. Ancak gelen giden yoktur..günler geçmiştir gelen giden yoktur.. bizim ada halkı da 20 dolara sattıkları maymunları 200 dolar ödeyerek geri aldıklarıyla kalmışlardır.... ' o muhteşem hisseleri maymuna çevirdiler. '

2 Ekim 2017 Pazartesi

'Yaşasın Ne Kadar da İdeolojik Yaklaşıyoruz Birbirimize'

Musa bir masada oturur ve funda gelir. Musa ayağa kalkar buyur eder ve otururlar..
Musa: beni kırmayıp geldiğiniz için teşekkür ederim funda..
Funda: rica ederim musa bey, fakat sizin hastanede olmanız gerekmiyor muydu?
Musa: son birkaç günümü niye hastanede geçireyim ki böyle seninle olmak varken..
Funda: musa bey rica ederim bana böyle şeyler söylemeyin.
Musa: ama neden funda seni seviyorum. (funda masadan kalkmaya çalışır, musa durdurur)
Musa: nolur gitme..
Musa:benden korkuyorsun değil mi?..korkuyorsun benden.Bir iki ay öncesine kadar herkes beni severdi, Allah biliyor ya bende onları severdim.. en çokta halukla seni.. sonra yavaş yavaş çocuklarım ölmeye başladı, torunlarım, etrafımdaki herkes öldü. Artık ne zaman biri sevgiden bahsetse elim tabancama gidiyor.. benden korkmana gerek yok, biliyorum beni kaba buluyorsun ama benim şiddete meyalim vallahi dertten..(sigarasını çeker) ölmeden önce senden küçücük bir şey rica edebilir miyim, çok küçük bir şey gerçekten..
Funda: tamam.. peki yapacağım.
Musa: teşekkür ederim.. bi kere sadece bir kere 'seni seviyorum' der misin? (funda gözlerini kaçırı, etrafa bakar söylemek istemiyordur).. seni seviyorum de (musa bağırarak) 'seni seviyorum de ulan'.. (funda ağlar)
Funda: 'seni seviyorum'..
Musa: (bağırarak) yalan söylüyorsun... (funda masadan kalkar hızlıca gider..)..

bazen çok korkuyorum..
ama bu; aslanlarımı açıklamama engel
olmuyor
çünkü fena halde yaraşıyor birbirine gece ve
balta
ve anneciğim derdi vardı neyin altına giysen
olur bir siyah pantolonum şimdi gibi ay!
tekhnem dolu müfsidle!
bu da caddelerden derviş dervişe gelmeme
mani değildir..
yolları ay bastı mı lambalara koşuyorum ya,
bundan
bunun için kent nesnesi o bıçakla bakunin'di
deştiğim
ki ben devletin taş kestiğini en baştan bilirdim
isa'yı polise doğru
ittuğum zaman.
ellerini el olarak tutmak istiyor ellerim (G)
de ki bunun kaburgamdaki kiliseyle ilgisi yok
değildir
zaten en az on iki kişiden biri haindir
ama gözlerimi öyle yırtma annem ilkokul
öğretmeniydi benim!

sokaklara çıkıyorum sonra kedilerden
görüyorum
gazinolardan
inanmazsın bir taşra kurmuşlar aynı bize
bakıyor
bir yanım asaf halet söylüyor diğer yanım
fabrika
bir şiiri birkaç kalemle yazmak lazımdır
geliyor bana
bugün yepyeni bir imparatorluk öğreniyorum
ekmeğin ağırlığından da yeni bir imparatorluk
örneğin gül dönüyor bir beygiri tasfiye ediyor
şair
arabca akdeniz diyor ben
aynadan dönüyorum ayna
benden dönmüyor

çok sihirli bir kabri söndürüyorum
bir havari morfin gibi anne söylüyor
ağlıyorum bak bir çocuk bak bir çocuk bak
bak bir çocuk çok kötü bir gömlek kuruyor.
belki de yangın çıksa ve ikna edilmiş olurum
torbamı topluyorum ve annem şarkı dinlemiş
olur
korkuyorum çobanım yok metal nazlı pim
aktif
çözmüyorum çözersem kın fena halde
kalınlaşıyor.
manchesterdan geliyorlar ve liverpooldan
geldiler
birazdan padişah mı öldürecekler dedim
bir milyon kadardılar ah atları vardı
artık seni bir çiçek yerine kopartmak
istiyorum sevgilim
işte sahneden indim ve öpüyorum ağzından
annem meç yaptırmazsa iftara geç gelir haz
ey sıkıntının sevdiğim aritmetiği
söyle bana bana söyle, bir kere daha kabz?

inanmışım kaybetmek esrarıdır esrarın.
çıldırmış bir vaşak gibi kaybediyorum
ipimden kurtulmuşum kaybediyorum
birleşmiyor ellerimiz haykırıyor trapez!
tanklar tank olup geçiyor üstümüzden
helvetius haklı devlet şaşkın piyanist kara
memleket sana rağmen ket vururken yarama
şu çıplak çocuk şu tüyük bürk şairi ben
-ve emir 'kun' diyor, doğruluyorum-
bu ülke'den daha bıçkın tamlama bilmiyorum
ayakkabılarını kapımın önünde görmeyi
istiyorum!
çünkü bu,
seni seviyorum içine nal salmak demektir
ve hareketinin bana durdurduğunu akla uyduruyor
oysa seni sevmem toplumu meşru kılar
ve gitmen beni dile indirger sevgilim

zaten kırılmış bir kızsın şimdi dövülmüş bir av
yanmış ırmaklar öneriyorsun toy bedenine
kavmin yanlış tufanlardan geçip duruyor
gözlerime baka baka ağlayıp aşk diyorsun
bir tekkenin ortasına sirk treni devriliyor
ki hala çocuk övmeye duruyorsam bu
'şehrin en uzak yerinden gelen o'nunla
ve izmit'le ve fargo'yla ve horasan'la
ve hafıs'ın beni eve götürdüğü kınla ilgili bir
matkabı
girdiği çene kemiğiyle birlikte söküp
şu karşı ki düğün salonuna ilave
edemememdendir
yoksa orospular ortaokul öğretmenleri
giremesinler diye
babam ve bilhassa dedem
mahallemize yeterinde toplu polis
gönderilmesi konusunda
gerekli telefonları etmiş durumdalar sevgilim!

ama yine de sırf sen sürdürülebil diye ayın
alnında melekçe
ve şüpheye düşmeden  kelebek besleyebilsin
diye bir padişah açıkça
benim alıp kını
öte yana geçmem gerekir
içinden memleketi çekeyim diye
hem düşünsene
bu bizi nasıl imparatorlaştırır..
yoo, hayır! omuzunu açma. omzun ideoloji
taşır.
ve fakat 'dil'e rağmen bütün bunlar sevgilim
ayaklarına beyaz çoraplar giydirmek
istemediğim anlamına gelmeyebilir

çünkü bak süleyman bu sayfadan henüz
geçmiş gibi kül lekesi
ve apaçık kudüsmüş bir zebrayım ben uzun
menzili şiirlere şikar!..
elbet bir gün batar, kuşlar döner, çarmıh
baştan düzenlenir..
ve bana tertemiz eller verir cezayirli o tüccar
o vakit sana bakıyorum kadar büyük akdeniz
cumhuriyetin tersinden tertib ettiği çarşılar
gibi
sonra uzun süre bir takibedebiliyormuşum
hissi...
siz hiç yahudi bir minibüs şöförü düşlediniz
mi?


      (Onur Ünlü)