Hürriyet

31 Ocak 2016 Pazar

2016 Aristotales Yılı

Arkadaşlar iyi akşamlar mutlu haftasonlari diliyorum herkese :)
2016 Aristotales yılı olarak belirlenmiştir. Aristotales, Bizlerin de değerleri için tüm insanlik için çalişmiş bir filozof, düşünürdür. Bizler den Ibn-i Sina ve Ibn-i Haldun gibi bir çok düşünürümüzde Aristotales den hakikati aramak konusunda öncü olarak görmüş, bakmış ve anlamaya çalışmışlardır. Bu yüzden simdi sizden istediğim bugün uygun olduğunuz bir vakitte 5 dk ayırarak Aristotales den bir şeyler okuyunuz.

30 Ocak 2016 Cumartesi

Güzel bir gün

Iyi mutlu haftasonlari diliyorum herkese arkadaşlar. Merhabalar,
Bugün Aslında yazım da Şişman ama Sempatik adlı yazıma devam edicektim ama Franz Kafka dan bir şey paylaşmak istedim.
Bazı zamanlar seni gözümün önüne getiriyorum,
saçların yüzünü örtmüş, saçlarını kenara ayırıyorum yüzün meydana çıkıyor. Alnını, şakaklarını okşuyorum sonra ellerimin arasına alıp yüzünü tutuyorum öylece...

29 Ocak 2016 Cuma

Görmek Ve Bilmek

Günaydınlar değerli sevgili okur kardeşlerim, arkadaşlarım. Bizler hayattan istekleri beklentileri olan bunları gerçekleştirmek için uğraşan, çabalayan insanlarız. Tabi bunun için uğraşırken hayat akar ve gider. Sonra onları yapabilmek için zaten güç kalmaz. Bu yüzden istediklerimizi; görmek mi?, anlamak mı?, bilmek mi? bunun farkına varıp neye ulaşmak istediğimize dikkat etmeliyiz. Bununla ilgili bir kıssa var onu anlatıp bırakalım buraya. Sultan Süleyman zamanında onun süt kardeşi yahya efendi var. Bu zat hem kardeşi, hem evliya, hem ilim sahibi. Döneminin en önemli kişilerinden ki, Sultan süleyman dahi önemli kararlarda ona danışır, onla sohbet eder fikir alışverişinde bulunur imiş. Bu zat aynı zaman da anlatılır ki Hz.Hızır la Allah'ın izniyle görüşüp konuşabilirmiş. Süleyman da bunun farkında bunu biliyor ve her defasında kardeşine der ki bir kere olsun göreyim Hz. Hızırı. Bir zaman Kanuni bir gece topkapı dan kayığa atlar ve boğaza açılır. Ortaköy e giderler ve Yahya Efendiye haber yollar gelsin deyu. Yahya Efendi yanında biriyle ortaköye gelir kayığa biner. Kanuni yüzükleriyle aynı zamanda ilgilenir ve parmağında muhteşem bir yüzük vardır. Yahya Efendinin yanında gelen kişi ise kayığa biner binmez bu yüzüğe bakmaya başlar sürekli ve bu kanununin dikkatini çeker. Çağırır yanına o kişiyi ve der ki bu yüzük çok dikkatini çektiyse alıp inceleyebilirsin der. Adam da alır ve bir süre baktıktan sonra denize atar. Yahya efendi hariç herkes şaşkın, kanuni hem şaşkın hem kızgın ama bir şey diyemez. Adam inmek istediğini söyler kayığı kıyıya yaklaştırırlar ve adam iner. Kayık uzaklaşmadan adam elini denize daldırır ve kanuniye bir avuç su uzatır, yüzük de bu suyun içindedir. Kanuni daha da şaşırır, anlamaya çalışır durumu. O sıra adam uzaklaşır kaybolur ortadan. Kanuni Yahya efendiye sorar ne oldu kimdir bu adam diye. Yahya Efendi de der ki o Hz. Hızır idi ama sen onun kim olduğunu bilemedin, anlayamadın çünkü sen hep bana derdin ve öyle dua ederdin ki Allah'ım Hz.Hızırı bana göster o da sana gösterdi lakin sen anlayamadın diye cevap verir. Hayırlı cumalar..

28 Ocak 2016 Perşembe

Devlet Bahçeli

Arkadaşlar, yazıma siyasi liderleri anlatarak devam ediyorum. Bugün Devlet Bahçeli yi anlatalım dedik. Devlet Bahçeli 1 ocak 1948 de Osmaniyenin  Bahçe ilçesinde  doğdu. Fettahoğulları olarak bilinen geniş ve köklü bir aileye üyedir. İlk öğretimini Osmaniye de tamamladı. Ailesi varlıklı olduğu için üniversiteye kadar özel okullarda öğrenimini tamamladı. Üniversiteyi Ankara Gazi üniversitesini kazandı. Dış ticaret bölümünü kazandı. O zamanlar Cumhuriyetçi köylü millet partisi lideri Alparslan Türkeş in seminerlerine gitmeye başladı. 1971 de mezun olum Ankara iktisadi ve idari bilimler akademisinde akademisyenlik yapmaya başladı. Aynı zamanda ülkücü maliyeciler ve iktisatçılar derneğini kurarak siyasi hayatına da bir nevi başladı. 16 Nisan 1987 tarihinde yapılan Mhp büyük kurultayın da parti yönetimine seçildi. 6 Temmuz 1997 tarihinde yapılan MHP 5. olağanüstü kongresinde genel başkanlığa seçildi. 2002 de mhp seçim barajının altında kalınca milletvekili seçilemedi. Ancak 2007 genel seçimlerinden sonra tekrar partisinden milletvekili oldu ve hala partisinin lideri.

27 Ocak 2016 Çarşamba

Kontrol Mekanizmaları

Kontrol mekanizmalarını bu başlıkta devletler nezdinde ele alacağım. Kontrol mekanizmaları demek demokratik sosyal adalet konusunu benimsemiş ülkelerde demokrasi altında gerçekleşir, diktatörlük benimsemiş ülkelerde o şekilde gerçekleşir, veya kraliyet şeklinde benimseyen ülkelerde de monarşi olarak gerçekleşir. Ben demokrasi olan kısımlarla ilgili görüşlerimi paylaşacağım. Şimdi devletler bazı önemli konular da bu kontrol mekanizmalarını kullanır ve öyle etkili kullanırlar ki o an sırasında onun ne olduğunu anlamayıp bilmeden hizmet edersin. Dünyadan ve ülkemizden birkaç örnekle bunları açmaya çalışacağım. Örnek olarak ilk başta dünyanın süper gücü amerikayı ele alalım. Resmi olarak 2003 de bombalamaya başlasa da yada bize gösterilen tarih o olsa da aslında 1990 lara ve 2001 e dayanır. O zamanlar ABD nin başında George Bush vardı. Kontrol mekanizması nerede devreye giriyor? ABD ırak'a girmek için bir bahane aramaktaydı hem dünya gündemini taraflı göstermek hem de kendi halkı önünde destek alması lazımdı. Bunun için düşman bir figür Bin Ladin lazımdı. Neden girdi niye girdi onu tartışmıyorum sadece bu kontrol mekanizmaları nerede devreye girdi onu aksediyorum. Ne yaptı ikiz kulleri bombalattı, böyle bir şey neden yapıldı halkı ve dünya gündeminde kendilerini taraf gösterebilmek için yani halkın korku mekanizmasını kullanarak kendine bir bahane buldu ve girdi. Aslında benim görüşüm herşey Bush'un tercihi doğrultusunda yapıldı. İran dan örnek verelin. İran islam devriminin başlaması için karşı bir güç gerekiyordu. Halkın desteğini almak için de bu karşı güç din düşmanı olmalıydı. İran da amerikayı seçti ve bu devrimin başlaması için abd elçiliği basıldı ve düşman ülke için halkın desteğini alarak devrim mekanizmasını çalıştırdı. Tabi bu verdiğim örneklerle tez bile hazırlanır bunlarla aslında demek istediğim demokrasi seçimle gelen ülkeler dahi halkına kendi istediklerini çok rahatlıkla yaptırıyorlar yani bir nevi diktatörlük. Halkın çoğunun istemeyeceği ama bu kontrol mekanizmaları sayesinde o anda desteklerini alarak yaptığı bir uygulama. Türkiye konusunda ele alırsak şuan karar verdim ki Türkiyeyi ayrı değerlendirip geniş kapsamlı bir şeyler yazarak herkesin anlayabileceği bir şey oluşturmam gerekir bunun için taslak hazırlayıp bu konuyu kapsamlı yazacağım..

26 Ocak 2016 Salı

Aliya İzzetbegoviç

Aliya izzetbegoviç anlatıyor (1925-2003) ;

1951 İtalyan savaş uçakları, Saraybosna'ya yaklaşırken, sirenler çalardı. Herkes panik halinde sığınaklara kaçar, bense Halide ile buluşmaya koşardım. Issız sokaklarda dolaşır, parklarda otururduk. Şehirde yalnızca ikimiz vardık. Birbirimize 'Korkma, bize hiçbir şey olmayacak' derdik.
Bombardımanlar sıklaşmıştı. Böylece biz de daha sık buluşuyorduk. Sanırım, şehirde sirenlerin çalınmasından yalnızca ikimiz hoşnutluk duyuyorduk. Felaketi haber veren sesler, bizim aşk şarkımızı uvertüyordu.'

25 Ocak 2016 Pazartesi

Selahattin Demirtaş

Arkadaşlar iyi geceler..
Bu bölümde sizlere kısım kısım ülkemizdeki siyasi liderlerin ayrım yapılmaksızın bilgilerini sunacağım. 10 nisan 1973'te Palu, Elazığ da doğmuş zaza kökenli bir aileye mensuptur. Avukat ve siyasetçidir. TBMM de İstanbul milletvekilidir. Hakların demokrat partisinin eşbaşkanlığını yürütmektedir. Ankara üniversitesi hukuk fakültesinden mezun olup siyaset öncesi serbest avukatlık yapmış ve İnsan hakları derneğinin Diyarbakır başkanlığını yapmıştır. DTP nin kapatılmasından sonra yeni kurulan Barış ve demokrasi partisinin 1 şubat 2010 tarihinde yapılan seçiminde başkan seçilmiştir. İlk önce izmir 9 eylül üniversitesinde denizcilik işletmeliğini kazanmış ama gitmemiş tekrar hazırlanıp Ankara üniversitesi hukuk fakültesini kazanmıştır. Siyasi alanda kendini ıspatlaması olarak görülen ve birçoklarına göre eğer hdp adayı olması daha iyi yerlere gelebileceğini düşündüren durumu cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki aldığı oy dur. Kazanması imkansız olmasına rağmen aldığı oy o dönem için önemli bir başarı olarak görülmüştür. Ancak şuan ki tutumlarından dolayı gelecek siyasi hayatının o önemli çıkışı birçoklarının görüşünde artık düşüş göstermektedir.

24 Ocak 2016 Pazar

Şehrin kötü çocuğu

Sen geri dön, Ben günahlara dahi razıyım..
her hangi birimiz kimin için neye razı?




Tesadüf Zinciri

Arkadaşlar mutlu haftasonları diliyorum hepinize. Bu yazım da bir kaç gündür üzerinde çalıştığım tesadüf zincirinin kurgusunu anlatacağım biraz uzun olacak ama sonuna kadar okuduğunuzda şaşıracağınıza vay be diyeceğinize eminim. İlk olarak şöyle başlayalım. Saat gece yarısını geçmiş 12.25 gibi bir yolda arabasıyla ilerleyen adamı düşünün. Adamımız biraz sarhoş ve arabayı sürerken telefonla konuşuyor. Telefonda ki kız arkadaşı, nerdesin ne zaman gelirsin diyo soruyor adam da sarhoş olduğu için biraz değişik cevaplar veriyor. Bunun üzerine kız sarhoş musun diyor ve adam da belki diyip gülerek kapatıyor. Bir dakika içinde adam telefonunun çalınıp kapandığını hissedip tekrar kız arkadaşını arıyor ve tam o sıra da saat de 12.30 ken bir şeye çarpıyor adam. Gece karanlık şok haline hemen arabada ki içki şişesini alıp ormana doğru fırlatıyor. Sonra o yoldaki tabelaları görüyor işte vahşi hayvan çıkabilir geyik falan diye belki onlardan biridir diyor arabanın kenarına doğru gidiyor yaklaşıyor ve bakıyor ki insan. Adam bir insana çarpmış, şok da o an ne yapıcam diye tam o sırada bir araba yaklaşıyor bizim adam da insanı görünmeyecek şekilde kenara çekiyor. Araba yaklaşınca duruyor içindeki 35 40 yaşlarında bir bayan. İyi misiniz diye soruyor, adam da evet evet diyor titrek bir sesle. Sonra kadın, buradan hep çıkıp geçerler umarım çarpmamışsınızdır diyor adam neye falan tarzında bakınca sorunca, kadın geyik nereye gitti diyor adam da he evet geyik ti ormana doğru gitti diyor, kadın ben polisi arayım gelsin baksın yazık geyiğe falan derken adam yok yok ben aradım diyor, kadın ben de arayayım yeni telefon aldım kullanmak istiyorum hem polis amiri arkadaşım falan diyor arıyor ve gidiyor. Tam o sırada adam bagajdan örtü gibi bir şey çıkarttıp çarptığı kişiyi sarıp bagaja yerleştirmeye çalışıyor biraz uğraştıktan sonra yerleştiriyor ve arabaya biniyor. Tam çalıştırcakken bir de bakıyor polis gelmiş. Adam sakin bir şekilde camı açıyor, polis ön tarafa falan bakıyor, arabanız hasar görmüş tutanak tutayım falan diyor ehliyet ruhsat istiyor. Adam ehliye evde unuttup diyip ruhsatı veriyor. Polis de biraz halinden endişe edip aşağı inmesini istiyor. Alfabeyi tersden sayar mısın diyor ve adam da başarılı bir şekilde sayıyor. Tabi bu sırada bbagajın ordadırlar her ikiside. Polis bir ara bagajın orda kan görüyor ve bagajı açıp bakıyor, ve adama bağırıyor tabi geyik eti de derisi de pahalı sende satmak istedin avlanmak yasak diye bağırıyor bizim adam iyice panik oluyor. Polis örtüyü kaldırıp bakıyor ki insan. Hemen adamın ellerine plastik kelepçe takıp polis arabasının arka kısmına götürüyor orada biri kadın biri erkek 2 kişi daha var. İçerideki kadın ben kaymam başka taraftan binsin diyor o sırada bizim adam plastiği parçalayıp ormana doğru kaçıyor poliste arkasından kovalıyor. Bir yere geldiğinde bir de bakıyor ki o arabasıyla yaklaşan kadın siz burada ne arıyorsunuz diyor kadın, adam bir şey diyemiyor. Kadın eşim sizin çarptığınız geyiği aramaya çıktı gelin bizde bakalım diyor ve birlikte ormana doğru yürüyorlar bir kaç dk sonra kadının telefonu çalıyor ve kızının kaza yaptığını bir arabanın kızınıza çarpıp kaçtığını söylüyorlar, kadın o sırada şok ta ve o sendin diyor adama sen geyiğe çarpmadın kızıma çarptın vuruyor suratına doğru, bizim adam şokta o kız mıydı falan olamaz diyor bilerek yapmadım kazaydı diyor bir anda önüme çıktı diyor. Tam o sırada polis gelip adamı yakalayıp arabaya koyuyor ve gidiyorlar. 12.30 dan 10 dk öncesine dönelim.. 2 tane genç arabalarıyla bir başka arkdaşlarını almak için bir evin önünde duruyorlar ve o arkadaşları da geliyor ve biniyor arabaya. Gençler sarhoşlar bağırıyorlar hızlı araba kullanıyorlar. Aralarından biri camı açıp dışarıya işiyor, arabayı kullanan öyle yapma araba kirleniyor diye vuruyor çocuğa itişmeler başlıyor aralarında çocuk çekiyor itiyor falan tam o sırada saat de 12.30 ken bu çocuklar birine çarpıyor. Bir anda hepsi duruyor ağlıyor ben ne yaptım diye. O sırada bir adam olay yerine geliyor yerdeki kıza bakıyor ölmüş sinirli bir şekilde ayağa kalkıp belinden silahı çıkartıp ateş ediyor ve çocuklar hızla uzaklaşıyor oradan adam bir kaç el ateş ettikten sonra çocuklar bağırıyor yaralanan var mı diye 2 kişide bir şey yoktur ama o işeyen çocukta kan vardır. Çocuk o sırada işediği için kurşun panikle camı kapatırken kurşun oraya geliyor ve çocuğun eli kopuyor düşüyor camdan aşağı o sırada arabayı kullanan duruyor. Ne yapacağız o eli almamız lazım dikmeleri lazım hastaneye gitmemiz lazım diyor. Arabayı kullanan ben gitmem diyor diğer çocuk tamam ben giderim diyor. Çocuk koşarak olay yerine gidiyor bakıyor ki ambulans gelmiş kız ölmüş kızı kaldırıyor o sırada etrafa bakıyor eli bulmak için. Sonra ambulansın içine girip dondurucuyu görüyor ve alıyor onu çıkar çıkmaz kaçmaya başlıyor adamlarda olayla ilgisi vardır diye kovalıyor ama çocuk diğer arkadaşlarının da arabasına binip hemen uzaklaşıyorlar oradan. Bunları da aklınızda tutun yine 12.30 dan bir 10 dk öncesine gidelim..Bir adam evinden çıkan kıza arkadan bakıyor kız bir arabaya binip uzaklaşıyor. Ondan sonra adam da köpeğini dolaştırmaya çıkıyor. Dolaştırdığı sırada evden çıkan kızın kolyesini görüyor yerde ve o bölgeye doğru koşuyor ve bakıyor ki yerde kafası taşla ezilmiş biri. Adam onu tanıyor kızın adı şerlin ve diyor ki şerline yaptıklarından sonra bu sana iyi oldu diyor ama o bunu haketmedi senin yüzünden hapise girmesine izin vermiycem diyor ve adamı sürükleyerek arabasına taşıyor bir şeye sarıyor koyuyor bagaja çıkıyor yola. Bir köprünün de duruyor arabayı sağa çekip, bagajdan adamı çıkartıp köprüden aşağı atacekken bir araba geçiyor yanından ve saklanıyor araba yavaşlıyor sonra devam ediyor. Adam cesedi çıkartıyor tam 12.30 da köprüden aşağı atıyor, tam o sırada aşağıdan araba geçmekte ve o araba ilk başta geyik vurduğunu düşünen adamın arabasıydı, adam aslında yukardan atılan cesete çarpıyor bunu da tutun aklınızda :).. 10 dk öncesine başka bir yere gidelim.. Benzin istasyonunda bir markette kızın biri çalışıyor. O sırada arkadaşı içeri giriyor diğer çalışan ona devredicek gece mesaisini. Aralarında konuşuyorlar kız arkadaşının hamile olduğunu söylüyor adam ve bebeği aldırmak için 500 lira lazım hemde yarına diyor para bulmam gerekiyor. Kız babasından falan iste dese de çocuk olmaz öyle şey diyor. O sırada dükkanı kapattılar içeride konuşuyorlar. Bir kaç dakika sonra o kaza yapan gençler geliyor ama olay olmadan önce bir şeyler almak için açın falan diyorlar açtırıyorlar dükkanı bir kaç bira alıp çıkıp gidiyor o çocuklar. Adam diyor benim bu dükkanı soymam lazım anca öyle para bulurum kamera falan da yok nasılsa bir şey olmaz diyor, kız olmaz diyo işten kovulurum paraya ihtiyacım var diyor. Bunun üzerine çocuğun kız arkadaşı dükkana geliyor arkaya geçiyorlar çocukla kız parayı buldun mu diyor çocuk henüz değil ama yarına halledicem diyor kız dükkandan çıkıp arabasına binip uzaklaşıyor. Adam parayı bulmam lazım diyor çalışan arkadaşına belinden silahını çıkartıp beni buna zorlama lütfen falan diyor, kız korkuyor o zaman beni vurman lazım anca öyle veririm anlaşılmaz diye falan çocuk tamam diyip kolundan vuruyor 1000 tl alıp çıkıyor dükkandan ve uzaklaşıyor oradan. Biraz ilerledikten sonra kız arkadaşının arabasını görüyor ve arıyor onu arkada arabadayım noldu falan kız diyor arabam bozuldu, çocuk parayı buldum gel diyor ve arabasına çağırıyor. Kız inip karşıdan karşıya geçtiği sırada telefonu çalıyor ve ona bakarken kıza araba çarpıyor tam 12.30 da o çarpan kişiler de az önce anlattığım gençlerdi o olay anını hatırlayın adam geliyor belindeki silahı çıkartıp sevgilisinin öldüğünü farkettiğinde ateş ediyor o olay bu. Gençler uzaklaşıyor oradan. Çocuk sevgilisine bakıyor ölmüş o anda orada benzinliğe giden polis aracı geçiyor ve duruyor silah sesleri üzerine çocuğu yere yatırıyor kelepçeliyor arabaya bindiriyor. Çocuğa soruyor burada noldu diye çocuk kız arkadaşıma çarpıp kaçtılar diyor, polis bunun üzerine yakınlarda bir benzinlik soyulmuş ve tarifi sana uyuyor silahta var diyor, çocuk susuyor o sırada ambulans geliyor olay yerine polis onlarla konuşuyor ve öğreniyor ki ambulans da benzinlikte çalışan kız da var yaralı gidiyor onun yanına bir şüpheli var tarife uyuyor bakabilir misiniz diyor kıza, kız da hayır diyor panikle, polis anlıyor mevzuyu siz işbirlikçisiniz lütfen dönün arkanıza sizi tutuklamam gerekiyor diyo ve kızı da kelepçeleyip arabaya bindiriyor. Sona geldik artık bir kez daha 10 dk öncesine gidelim. O adam vardı evden çıkan kıza bakan o kız şerlin di dedik şimdi ona gelelim, şerlin evden çıkıyor dışarıda duran adam erkek arkadaşı hamile olduğu ona da söylüyor bir nevi dolandırıcı kız 500 tl yi getirip getirmediğini soruyor çocuk getirdim diyor ama alman için beni yakalaman lazım diyor çıkıyor arabadan ormana doğru koşuyor kızda arkasından koşuyor, bir süre sonra çocuk takılıp yere düşüyor kız da üzerine düşüyor o sırada biraz yakınlaşırken bir rüzgar çıkıyor ve çocuğun arkasında ki taş çocuğun kafasına düşüyor, kız şokta hemen oradan kaçarken kolyesini düşürüyor parayı alıyor ama daha öncesinde. Kaçıyor ve diğer sevgilisinin yanına gidiyor panikle o kişi de benzinlikte ki o çocuktur kız her ikisinden de hamile olduğunu söyleyip para alacaktır sonra o çocuğun yanından da ayrılıp yolda ilerlerken arabası bozuluyor. Arabadayken başka biriyle konuşuyor o kişi de hikayenin en başında ki geyiğe çarptığının düşünen adam gerçek sevgilisi o onla diğer çocukları dolandırıyorlar. Kız o adama nerede olduğunu soruyor ki o konuşmaları okudunuz en başlarda sonra diğer o benzinlikteki oğlan marketten çıktıktan sonra köprüde hani adam aşağı şerlinin sevgilisini atıyordu ya onu görüp yavaşlayan ama durmayan kişiydi. Köprüden aşağı o kişide şerlinin babası. İşler çok karıştı dimi. Şerlinin kaza anı da ilk başta geyiğe çarptığının düşünen adam arıyor o sırada şerlin telefona bakarken kaza yapıyor adam da yukarıdan atılan adama çarpıyor. En başta kızına çarptığını düşünen kadın da şerlinin annesi aslında o çocuk da şerlinin sevgilisi varın bu zinciri siz çözün.. :)

23 Ocak 2016 Cumartesi

Şişman ama Sempatik 2

Günaydın arkadaşlar, mutlu haftasonları diliyorum her birinize :)
Şişman ama Sempatik yazim da ikinci kısımda bahsedeceklerim aşağı da olan resimle alakali. Bu resmin bir hikayesi var arkadaşlar. O da şöyledir ki..
6.sınıf yine 23 nisan di benim de o sıralarda bir kız arkadaşım vardı adını vermiyeyim şimdi belki sorun falan olur ama benim o zaman ki arkadaşlarım hatırlarlar. Çıkıyoruz tabi o kızla o zamanlar da bir kaç hafta olmuştu başlayalı. Bu kız da 23 nisan da görevli hani statlarda falan eğlence şölen falan oluyor ya orda maltepe stadın da görevli. Bir gün önce de okul çıkışında bana mutlaka gelip onu izlememi ve program sonrasında dolaşırız cafe ye falan gideriz diye sözleştik. Ben de tabi sevgilimi izleme ye gideceğim.  Tabi yıllardır süre gelen bi umursamazlık tan habersizim :) 23 nisan oldu sabah 10 da çıktım yola. Yol da giderken sınıf arkadaşlarım aradi nerdesin falan maltepe ye gidiyorum dedim bizde gidiyoruz gel birlikte inelim dediler gittim yanlarına. 10 kişi falan yürüyerek iniyoruz kızlı erkekli karışık. Yolda ya napacaksın statda sıkılırsın bitsin kız yanımıza gelsin birlikte takılırız falan dediler bende tamam dedim nolucak sanki stat da harbi tek başıma program bitene kadar patlarım ben. Sahile indik oturuyoruz saat 1 oldu program bitmiştir arıyorum kızı açmıyor, mesaj atıyorum dönmüyor aha dedim bittik fena kızmış, neyse dedim artik yapacak bir şey yok şuan tatil keyif yaparim yarin okulda görüşürüz nasılsa dedim. Akşam da aradım mesaj attım yine cevap yok. Bir gün sonra okula gidiyorum öğreniyorum ki gelmemiş cuma oldu sonra yine gelmemiş. Haftasonu yine mesaj aradim yok cevap. Pazartesi oluyor bir de bakıyorum ki kız okulu değiştirmiş :)
Onun üzerine de bu fotoğrafı çekiyorum. Acı ,keder hepsi bi arada resimde :)

22 Ocak 2016 Cuma

Garip Hikaye'm 2

İyi akşamlar arkadaşlar,
Bugün bütlerimiz bitti artık biraz dolaşayım kahve içeyim yanına sigara yakayım diye çıktım yola. Kabataş a giderken fındıklı da indim sahile geçtim oradaki çaycı dan bir çay aldım sigaramı yaktım ve banka oturdum. Biraz zaman geçti hafifçe kar yağmaya başladı, çok net ve açık bir şekilde her kar tanesini ayrı ayrı görebiliyordum. Tam o sırada eski bir yüz çıkageldi karşıma. Çocukluğum zamanında, hani mahallenize akraba misafirliğine, ziyarete gelen kız vardır ya aynı zamanda çocukluk aşkınızdır o geldi. Mimar Sinan da güzel sanatlar bölümündeymiş yeni öğrendim. Neyse birbirimize baktık bikaç dk sonra tanıdık birbirimizi. Konuşmaya başladık sohbet ettik ve sohbete devam ettik. Bir süre sonra artık seslerimiz de yarı solmuş, tozpembe bir gizin katabileceği bir içtenlik ve sevecen bir teklifsizlik vardı. Alçak sesle tatlı tatlı konuşarak, geçmişten, unutulmuş anılardan, mahalleden, oynadığımız sekseklerden, 9 taşdan, saklambaçlardan, o zamanlar da vakit geçirdiğimiz sokaktan birbirimize verdiğimiz o küçük masum aşk nidalarından söz ederken, o sıra da sohbetimiz de de ara ara kahkahalar atarak ortamı ısıtıyorduk. Sonra o yitik efsaneler gibi yüreğimizde susup kalmış eski hikayeler, toza boğulmuş anılar harekete geçerek yavaş yavaş acıtan ve yorgun bir ayine dönüşünce, ölüp gitmiş gençlik aşklarının tınıları, sohbetimize derin, neredeyse kederli bir ciddiyet kattı...

Not : Fotoğraf da ki çocuk yiğenim :)

21 Ocak 2016 Perşembe

Güzellik ve Çirkinlik

Güzellik diye bir şey yok, özellikle insan yüzünde... fizyonomi diye dediğimiz şey, hatlar arası uyum söz konusudur, matematikseldir. Burun fazla göze batmasın, yanlar modaya uygun olsun, kulak memeleri fazla iri olmasın, saçlar uzun... Genellemelerden oluşmuş bir serap. Kimileri bazı yüzleri harikulade bulur, ama gerçekte, son kertede değillerdir. Sıfıra eşitlenmiş cebirsel bir denklem. 'Gerçek Güzellik'  tabii ki, kişilikte yatar. Kaşların biçiminde değil. Pek çok kadın bana beni harikulade bulduklarını söylemişlerdir, oysa benim yüzüme bakmak bir kase çorbaya bakmaktan farksızdır.

Çirkinlik ise öyle bir şey yoktur. Biçimsizlik vardır, ama dışa dönük bir çirkinlik yoktur. Ben konuştum..

Bukowski

20 Ocak 2016 Çarşamba

Neyi aradığını bilmek önemli

Dün okuldan çıktım akşam 7 gibi karaköy iskelesine gidiyorum vapurla karşıya geçip eve gidicem. Geldim 7.30 vapuruna bindim üst kata çıktım oturdum bir yere. Bir 5-10 dk geçti yanıma bir engelli oturdu. Bir süre daha geçti bir baktım amca ağlıyor. Şimdi ne yapsam diye düşündüm neyi vardır sorsam falan yada bir çay mı alıp geleyim diye düşündüm. Adam benim ona baktığımı gördü bana baktı bende kötü olmasın deyu gözlerimi kaçırdım bir süre daha da geçti cebinden peçete çıkardı eli titreyerek gözyaşlarını sildi. Dayanamadım gittim yanına iyi misiniz bir şey mi oldu dedim. Ben bugüne dek Allah için yaşadım dedi, dedim ne güzel işte neden ağlıyorsun.. Ben o yüzden yaşadım ama bir bak dışarı evladım insanlara bak ben bu halde kendime üzülmekten geçtim, insanlara üzülüyorum, ağlıyorum dedi. Vapur iskeleye yanaştı adamı indirdim güle güle dedi gitti. Sonra koşturan insanları gördüm gerçekten neyi aradığını önemli o halde başkası için ağlayan bir engelli abimiz. Bunları yazarken de şuan aklıma iki çobanın hikayesi geldi yazayım da okuyun :) İki yakın dost yakın  çoban hep birlikte dolaşırlar işlerini birlikte hallederlermiş. Bir gün ayrılmak zorunda kalmışlar. Bir kaç yıl geçmiş çobanlardan biri aşık olmuş. Aşkından zayıflamış bitab düşmüş. Neyse bir zaman sonra diğer çoban aşık olan çobanın yanına geliyor, bir de bakıyor ki çoban hasta zayıf çok kötü olmuş. Neyin var ne oldu derken aşık oldum demiş.. ee demiş ne güzel işte neden bu haldesin git iste al. Aşık oldum aşık oldum lakin padişahın kızına aşık oldum nasıl isteyeyim imkansız demiş. Diğer çoban da ya benim bildiğim tanıdığım bir hoca var herşeyi halledebiliyor bir ona gidip görüşelim demiş. Diğer çoban hasta haliyle heyecanlanmış gitmişler hocanın yanına. Hocaya derdini anlatmışlar. Hoca da tamam ben sana getiricem o kızı ama senden yapmanı istediğim bir şey var. Tamam demiş çoban ne istersen yaparım. Şurda ki dağa çıkacaksın ve 40 gün boyunca Allah Allah diye zikredeceksin 40.cı gün padişah sana kendi elleriyle kızını verecek der. Çoban heyecanla çıkmış dağa zikir çekmeye başlamış 10 gün olmuş Allah Allah diyor, 20 gün olmuş devam dilinde Allah gözünde kız var tabi çobanın heyecanla. 30 gün oluyor çoban kızın yüzünü unutmaya başlamış bir farklı zikretmeye başlamış. O sırada mağaranın dışında köylüler duyuyor bunu kasaba da hemen adamı anlatmaya başlıyorlar. Sadrazam da duyuyor padişahın yanına gidiyor ve efendim şurada ki dağ da mağara da bir arif zat varmış sürekli zikredermiş bunlar geldiği yerlere bereket getirir. Padişah da diyor haklısın ne yapsak ki sarayımız da mı misafir etsek saray mı yaptırsak? Sadrazam da diyor kızınız efendim kızınızı verin. Padişah dur diyor bir gidelim ziyarete. Hoca bunu duyuyor çobanın arkadaşıyla haber yolluyor padişah gelecek kızını verene kadar ne derse kabul etmesin diyor. 40.cı gün oluyor artık padişah da mağaraya gidiyor. Çoban hala zikrediyor tabi geldiler artık. Padişah diyor efendim saray yaptırayım burda benimle kalın, çoban yok diyor, devleti birlikte yönetelim gelin vekilim olun diyor, çoban yok diyor..en sonunda padişah kızımı vereyim size nolur kabul edin diyor.. çoban bakıyor padişaha ve yok diyor.. çobanın arkadaşı şaşkın ya ne diye yok dedin istediğin oldu işte bizim aşık çoban da diyor ki 40 gün ben o kız için Allah Allah diye zikrettim, Allah bana padişahları vezirleri ayağıma getirdi ya ben Allah için zikretseydim nolurdu diyor ve zikre devam ediyor.. Anlayana her şey ortadadır.

19 Ocak 2016 Salı

Ey Aşk

Ey ölüm, Ey hayat, Ey toprak, Ey su..
Ey güneş'm, Ey ay'm, Ey dünya'm..
Ey kalb'm, Ey aklım, Ey göz'm..
Ey varlığı'm, Ey yalnızlık'm..
Ey gece'm, Ey gündüz'm..
Ey kelimeler'm, Ey sözcükler'm..
Ey sigaram, Ey çay'm..

Bonus: Kalbimin çiçeğini küba dan getirdim.  Almaz misin ?

Bunlari birine söyleyin mutlaka başarı sağlarsınız.. :)

Her masal bir gün biter.

Iyi geceler demek istiyorum her iyi geceler dediğimde birine aklıma kaybedenler kulübündeki tirad gelir iyi geceler diliyorum herkese tabi Eğer böyle bir şey varsa mümkünse. Çünkü şuan başını rahat koyan mutlu koyan pek az insan vardir yastığa. Bazısı yarını düşünür, bazısı çocuğunu, bazısı yemeği, bazısı bu soğukta dışarıda kalanlari canlıları, yemek bulamayanlari, su bulamayanlari, belki de şuan da bir mülteci huzur a giderken ege de boğulmak üzeredir belki de biri bunu düşünür, birisi belki kaybettiği annesini, babasını, kardeşini, bakmaya kıyamadığı birini, belki de bir cocuk yarın kar da nasıl kayacağını, bir çocuk yarın bugün top oynarken yaptıklarını yarin yapmayacağını, belki çöp toplayan biri hangi sokakları dolaşacağını, belki biri yarın diyete başlayacağını, belki bi baba yarın kızına ne hediye alacağını, belki bir insan yarına uyanıp uyanamayacağını, belki biri vatanını, biri sürgününü... off ne çok dert var bu dünya da ama merak etmeyin dermansız dert olmaz.

18 Ocak 2016 Pazartesi

Rusya da ölüm gibi 1 hafta Son

Arkadaşlar merhabalar.. artık bu seri de sona geldik. Şimdi bahsedeceğim durumlar metro da ve havaalanların da nasıl kaldım neler yaptım bunları anlatacağım. Normal de 1 hafta kalıp oradan Hong Kong a oradan da Capetown a geçecektim ama lanet olası ruslar yüzünden geciktim. 7 gün kaldım 5.ci günde sıkıldım ve erken den hong kong a geçeyim dedim çünkü benim biletim açık bilet ne zaman istersem uçak ta yer varsa gidebiliyorum. Neyse gittim havaalanına görevlilerden 1 kişi ingilizce biliyor onun önünde de sıra var ama yapacak bir şey yok bekledim uçağa 1 saat kaldı anlattım durumumu beklememi söylediler son yarım saate kadar. Bendeki de şanssızlık rusların izin zamanına denk gelmişim onlar benim gibi açık bileti olanları ilk kendi vatandaşlarını alıyolar bir de üstüne asyalıların en çok ziyaret ettikleri döneme gelmişim ve harbiden öyleydi her 3 kişi den 2si asyalıydı her yerde sesler geliyordu ve o gün dedim bugün gitmeliyim yoksa kafayı yerim. Uçak akşam 7 deydi ben 4 te havaalanına gittim birde havaalanına gitmek için trene bilet almak lazımdı ben ilk gittiğim gün aldım ve onu baya kullandım başka yerlere gittim falan. Neyse dedim biraz aksiyon olsun trene kaçak bineyim. Bizim burdaki marmaray turnikelerini düşünün aynı onların biraz daha genişi ve saniye olarak da biraz daha geç kapananı vardı orada, dedim ben burdan biletsiz geçerim. En kötü yakalanırsam turistim zaten bilmiyordum falan derim ama sistem farklı işte. Geçtim bilet kullanmadan trene de bindim oh dedim iyi oldu ruslara :) ama orada beni tespit etmişler indim havaalanına geçerken geldi güvenlikçiler ben 3.5 tabi sen hayırdır falan dediler yani öyle dediklerini düşünüyorum ama korktuğumu belli etmiyorum, ya dedim unuttum şimdi alsam olmaz mı falan bir de Türk'üm ama tam turistim yani tipten falan öğrenci olduğum da belli adamlar dedi tamam gidebilirsin. Öyle yırttım neyse geldim erken den bekle dur bekle dur yarım saat kaldı, demezler mi bana uçakta yer yok bugün gidemezsiniz hayda dedim kaldık burada neyse ki free wifi var takılırım dedim yatarım bunu da yaşarım ama bir soğuk ağustos da bir de fena üşüdüm içerde. Dedim bana bunu yaptınız bende sizlere bir şey yapmam lazım. Acıktım o sırada gittim iç hatlara  3 öğün yemek yedim bir kuruş para vermedim. Onların yemek yerleri biz Türklere çok karın doyurur arkadaşlar giderseniz görürsünüz. Sabah oldu uçak 9 da akşam dedim gideyim kahvaltı yapayım yine aynı yere gittim yedim içtim yine para ödemedim :) ama eminim akşam da gideceğim akşama kadar film falan izledim arkadaşlarla konuştum o sırada istanbula gidenler vardı onlarla tanıştım onların muhabbetleri de fenaydı bir kaçını anlatmıştım zaten. Neyse akşam oldu ben yine acıktım aynı yere gittim yine yedim para vermedim. 2 günde yediklerimin parası 200 lira falandır yani. Akşam oldu beni yine beklettiler hong kong için uçak full capetown full yine gidemiycem gibiydi ki gidemedim yine kaldım. Yine yattım havaalanın da o koltuklarda dedim yok arkadaş ben geri dönüyorum o sabah istanbul uçağı var hemen gittim konuştum ilkten ayarlayamadılar ama sonrasında hallettik ve sabah o lanet günleri bitirerek geldim istanbula..

17 Ocak 2016 Pazar

Hayallerinden vazgeçmek için ilk maaşın ne kadar olsun?

Bu başlığı illa ki yeni işe başlayacaklar için söylemiyorum. Çalışanlar için hayatlarından bir şeylerin eksik yada yanlış gittiğini, olduğunu düşünenler için de söylüyorum.  Ama şunlar okumasin onlar ki kendimi atarım bir işe alirim 3 5 bir şey evlenirim sonra emekli falan ohh keyfime bakarım diyenler ama bunları söyleyenlerin de hayali budur belki. Neyse 30 yıl veya daha kısa bir süre sonra pişman olacağın hayalinden vazgeçmek ve bunu şu düzen de para karşılığında satmak ne kadar kötü, acı verici bir şey. Eğer gerçekten bir hayalin varsa ve bunu bir maaş karşılığında satacaksan bana sat Ben vereyim o hayalin karşılığını. Ya da o zaman Ben hayalim den vazgeçmiş olurum ama bir hayal karşılığı bir kahve ısmarlayabilirim ne de olsa satacaksın ilerde onu. Yani demem o ki insanların koşturmalarını gördükçe diyorum ki bir çoğunun hayali farklı belli yüzlerinden gülümsemelerinden konuşmalarından.  Ama onlar kendilerinden vazgeçmişler tv karşısında akşam dizi izleyip gülen hüzünlenen insanlar olmuşlar. Böyle olmak istemiyorsanız hayalinizden vazgeçmeyin, kendinizi satmayın.

16 Ocak 2016 Cumartesi

Aynalar

İyi akşamlar arkadaşlar epeyli zaman oldu günün şiirini paylaşamadım. Bir abimin okumasını çok sevdiğim üstad Necip Fazıl'ın Aynalar şiirini paylaşmak isterim. Talip olana pek hikmetli bir şiir olduğunu düşünüyorum.
Aynalar, bakmayın yüzüme  dik dik;
İşte yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karşıma,
Başımın tokmağı indi başıma.
Suratım da her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı hapsettiğin, sefil gölgeme.
Nur topu günlerin kanına girdim,
Kutsi emaneti yedim bitirdim
Doğmaz güneşlere bağlandı vade,
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.
Günah günah hasat yerinde demet,
Merhamet, suçumdan aşkın merhamet.
Olur mu? Dünya ya indirsem kepenk,
Gözyaşı döksem Nuh tufanına denk
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan,
Bakamam, aynada, aynada vicdan
Beni beklemeyin o bir hevesti
Gelemem, aynalar yolumu kesti.

Şişman ama Sempatik

Arkadaşlarım herkese merhaba günaydın iyi haftasonları diliyorum :) Dün yeni bir blog yazamadım çünkü büt haftam yeni bitti ve efsane kötü haldeydim kafa dağıttım biraz  o yüzden özürlerimi kabul edin :) 'Şişman ama Sempatik' başlıklı yeni serimiz benim 10-17 yaşları arası halimi anlatacağım yazı serisi olmaktadır. Şöyle bir misal vereyim. 17 yaşımda bahar ayında arkadaşlarla Çanakkale'ye gidiyorduk bir 100 kilo varım o zamanlar dönüş yolumda üzerimde gömlek bir kaç düğmesi ilikli birden o düğmelerden biri ben artık dayanamıyorum dedi ve intihar etti patladı gitti düğme fırladı ayrıldı koptu benden. Nedeni tatlı göbişim :) sonra dedim ki tufan artık zayıflaman lazım ve 3 ay da tam 30 kilo verdim. Bu evrim sürecini ailemin arkadaşlarımın tepkisini anlatacağım ama şimdi başlara dönelim. Doğduğum da .. o kadar başa dönmeyeyim çok hikaye çıkar :) 10 yaşındayım 4.sınıf bitmiş yazın her müslüman erkeğin çocuğun başına gelen benimde başıma geldi ve bir şey oldu ben bir 10 gün falan pek fazla hareket edemedim. İşte o ara annem ne yaptıysa ben yemek başından kalkmaz hale geldim 10 yaşınızda 60 kilo olduğunuzu düşünün mayıs ayından eylül ayına kadar işte öyle bir şok bir bir şey oldu yani kimse anlam veremedi tek mutlu annem di o zamanlar. Çünkü 4 çocuğu arasında tek kilolu benim nedense seviyordu yiyen çocukları hala bile der ki keşke seni versem de yiyen bir çocuk bulsam alsam. Neyse 3 ayda o hale geldim tabi çocuğum o zamanlar dert ettiğim yok 17 yaşında o gömlek düğmesi fırlayana kadar tabi ki de. O 3 ayda 60 kilo olduktan sonra eylül oldu okul başladı benim yanaklar kırmızı şiş saçlar uzun millet tanımadı bu kim falan oldular. Ya 10 yaşında 40 beden kumaş pantolon giydim ben milletin şok olması normal en son ki pantolonum 50 bedendi duruyor saklıyorum :) Okul başladı tabi ben çok haylazım 1.sınıftan bugüne kadar çok şımarık geçti okul yıllarım ama hoca bile kızamıyor öyle bir durum, arkadaşlarım birşey diyemiyor çünkü şişmanım güçlüyüm vurur kırar parçalarım :) Şöyle tespitlerim oldu şişmanken ellerimi bağdaştırırdım bilinçli yapmazdım ama sonraları farkettim ki göbeğimi saklamak içinmiş. Ya ne yazık değil mi? Böyle daha çok tespitlerim oldu devam edeceğiz. Teşekkürler okuduğunuz için.

14 Ocak 2016 Perşembe

Ne bileyim öyle sanki.

Hayatın da ne değişsin istersin ki. Ben yine kendi kendime sorar oldum bir karaköy kadıköy vapurunda. Yine kalbim den çıkanlar buraya yansıyacak. He kalp demişken şunu anlatayım. Güzel bir şey oldu bugün. Sonucu eskisi kadar güzel olmasa da insan seviniyor be yetiyor o. Buraya gelicem ama buraya gelmem için bir noktayı anlatmam lazım. Kalp dedik ya onla ilgili. Kalp bizim işaretle anlattığımız gösterdiğimiz gibi bir şey aslında. Onun üzerinde ise onu koruyan bir tabaka var o da yürek. Çok gariptir ki insanlar hissettiklerini yüreklerinde hisseder aslinda kalbin de değil. Daha çok hissedip seversen o artik kalbin de olur yüreğinde değil yada daha çok mutlu olursan o anı o şey artik kalbin de olur yada daha çok üzülürsen. Daha sonra sen onu hissetmesen de o artik yüreğinde değildir ama sen ölene kadar kalbindedir. Başkasini sevsen de başka şeylere mutlu olsan da yada üzülsen de onlarin hepsi kalbinde kalacak yani unuttum falan deme arkadaşım. Her şeyin acısı da güzel sevinci de. Çünkü daha iyisini yada daha kötüsünü bir daha yaşamıyacaksin. Bir gece olur kapanır gider diyemiyceksin, bir sabah olur farklı şeyler yaşarım diyemiyceksin.  Kalbinizde olanlara kine, öfkeye, sevgiye, acıya, bir gülüşe değer verin. Unutmaya da uğraşma unutamazsın arkadaşım.

13 Ocak 2016 Çarşamba

Kapitalizm ve 8, 5 Çalışanlar

Değerli dostlarım daha önceki yazım olan  'Kapitalizm ve Köpeklik' de bahsettiğim şeyler vardı. Bizlerin bir şeyleri değiştirmesi gereken. Biz bir değişiklik yapamazsak dünya daha da kötü hale gelecek. Eğer gelecek planlarınız üniversite okuyanlar için mezun olur 3,5,10 bin lira alabileceğim bir yere girerim ohh çalışır keyfime bakarım kafası ise boş yere okumayın bunları. Çünkü sizlerin dünya üzerinde bir hükmünüz yok devam edin kovalayın. Ben bu mesajı alanlara seslenmek istiyorum. Ülkemizden ümitsizken ekonomi konusunda ki bunla mevcut hükümetin alakası yok dünya sistemi bunun üzerinde. Nasıl bir sistem biliyor musunuz bu? Bir masanın  üstünde ters çevrili bir kavanoz var onun üstünde de bir top var masaya her hangi bir müdahale de bu top düşer ve onu tekrar oraya koymak için bir el gerekir. Devlet sadece bu noktada devreye giriyor o el oluyor. Diğer tüm olanlar sizlerin patronları, iş adamları ve açgözlü patronlar. Ki burada bir ayrım yapmam gerekiyor. Geçenlerde Ali Koç'un bir açıklaması oldu kapitalizm le daha önce de kendisiyle konuşma imkanım oldu bir programda o zaman anlattıkları da bunun üzerineydi ama bu kadar açık ve net değildi. Kapitalizmin şuan ki sistemini açık açık eleştirip değişmesi lazım dedi ve gerçekten helal olsun dedim bu adama. Çünkü bu sistemde en çok kazanan onlar bir emek var işçi bu emekten 1 alıyorsa patron bundan 10 alıyor ve Ali Koç bu gelir adaletsizliğini eleştirebilecek ender insanlardan olduğunu kanıtladı ve onu eleştirenler oldu. Neden? Çünkü insanoğlu doymaz açgözlüdür hep daha fazlasını ister 10 kazanıyorken 15 kazanayım ister. Ama gelecek nesiller için bu böyle devam ederse 100 yıl içinde aradaki kat o kadar büyüyecek ki hani su savaşı falan diyoruz ya onlar hikaye kalacak bunun yanında. Biz 1930'lardan gelen bir sistemi kullanıyoruz arkadaşlar biz derken dünya artık global olduk biliyorsunuz bölge yok, tüm evren var. Bu sistem sayesinde sınıf farklılığı o kadar arttı ki ortada kalanlara alt sınıf milyoner gözüyle bakacak seviyesine geldik. Bunu abarttığımı düşünmeyin. Ne dedim az önce artık bölge yok global var yani kendini apartmandaki komşunla değil avrupayla afrikayla kıyasla dediğimi anlayacaksın. Ez cümle arkadaşlar Ali Koç gibi iş adamları varken bu fırsatları iyi değerlendirip bu sistem üzerine çalışıp kırık aksak olan yerleri söküp atmamız lazım. Yoksa siz de o 8, 5 lerden olup bu hayatta dünya üzerine etki etmeden gidersiniz.

12 Ocak 2016 Salı

Amerika için! :)

Arkadaşlar iyi akşamlar saygılar hörmetler hepinize :) Bu kardeşinizin bu ayın 25'inden sonra Amerika ya gitme ihtimali var bir kaç haftalık buradan bloglarımı okuyarak desteğinizi bekliyorum sağlam hostellerde kalmam lazım teşekkür ettim şimdiden..

Yine bir patlama.

Nasıl bir hal aldı bu dünya nasıl bir hale dönüştü ülkemiz topraklarımız her gün birşey oluyor birşeye tanıklık ediyoruz malesef. Bugün saat 10buçuk da tramvaydayım okula gidiyorum bayazid a sultanahmet den geçerken bi anda büyük bir patlama sesi tramvay sallandi ya bir anda panik her yerde millet kaçıyor tramvay da tabi o sıra da devam etmekte arkama bakiyorum insanlarin sesleri ambulans sesleri polis sesleri off dedim yine bir Ankara yine bir suruç mu olucak. Üzüldüm bir de turistlerin olduğu bölge bizi milleti ve ülkemizi kötü duruma düşürebilecek yer. Ne yapmak lazım nasil bir çözüm bitirir bu sesleri anlamak çözmek çok zor. Duyarlı olsan ne olacak sussan ne olacak hayat malesef bir sey değişmeden devam ediyor. Yazık bu sisteme.

6 Kelime.

'Seni seviyorum' dedim
'Kalkalım' dedi
Yutkundum.

11 Ocak 2016 Pazartesi

Gelin Kafa Dağıtın biraz.

Arkadaşlar  iyi akşamlar. Bugün de her gün olduğu gibi planladığım yazıyı yazamıycam. Şöyle bir beyin fırtınası yapalım istedim belki de bilenleriniz vardır. Şimdi ben bir yarışma sunucusuyum siz de yarışıyorsunuz. 3 tane kapı var 2 tanesinin arkasında koyunlar var 1 tanesinin arkasında da araba var. Siz hangisini seçerdiniz? Cevap için ya yoruma yorum olmuyorsa tfnagds@gmail.com veya instagram dan dm atabilirsiniz @tufannagdas

10 Ocak 2016 Pazar

Büt Zamanları

Arkadaşlar bir haftasonu daha bitmek üzereyken içerisinde bulunduğum psikolojiyi anlatıp nasıl bir dram yaşadığımı bilin anlayın ve dua edin. İstanbul üniversitesinde öğrenciyim 1buçuk aydır sınavlarla uğraşıyorum 3 hafta finaller sürdü 1 hafta öcesinden başladığımı düşünürsek 1 ay öyle ve şuan da bütlere hazırlanıyorum sanırım. 5 tane de bütüm var bu hafta yani 1buçuk ay ediyor. Nasıl bir haldeyim varın siz hayal edin. Ve istanbul üniversitesinde olanlar bilir en az 3 büt Allah'ın emridir olmazsa olmaz yani. Yarında biri 9 da diğeri 10buçuk ta olmak üzere 2 sınavım var. Mikro iktisat ve finansal analiz. Sağolsun hocalar bütün sınavlar da ters köşe yaparak düşük almamızı sağladı. Neyse çalıştığımı düşünüyorum bu sınavlara ama şuan ki halim tarif edilirse şöyledir. Belki sizde bu zamanlar da öyle hissediyorsunuzdur. Aklım diyor ki tufan yeter artık biliyorsun tekrar ettikçe daha çok sıkılacaksın ve bakamıycaksın belki de unutacaksın, Ama vicdan da diyor ki olum bak yoksa okul uzar ben sana söyleyeyim bir kere daha bak için rahat etsin. Bence bakmalısın bak ya. Ben ne yapıcam şimdi ders çalışmakla da pek alakası olan biri değilim. Ne yapıcam siz söyleyin yada bir kere hayrına dua edin bu çocuk versin şu sınavları diye...

Oyun Teorisi

Mutlu pazarlar arkadaşlar. Bugün bir tiraddan bahsedicektim lakin ekşi de takılırken çok güzel bir şeye denk geldim onu paylaşmak istedim. Akıl oyunları (a beautiful mind) izlemişsinizdir. Orada John Nash'in ve arkadaşlarının hoşlandığı bir kız var ama kızın çevresinde de kendi kız arkadaşları var. Nash ve arkadaşları o sarışın kızdan hoşlanıyor ama hepsi aynı anda kıza yürüyemezler. Hepsi kızla konuşmak isterse aralarından biri kazanır diğerleri boşta kalır. Nash de uzun vadede düşünerek bir teorem geliştirdi. Hepsi birlikte o sarışın kıza yanaşırsa, kız şımarır ve nazlanır ve hiç biri onunla olamaz. Bunun yanında her erkek sarışın kızın yanında ki diğer kızlara yanaştığında bu sefer de o kızlar ikinci kız tercihi olmayı düşünceklerinden onlar da reddedicek. Her erkek arkadaşın amacı o akşam takılmak için bir kız bulmak olduğuna göre ve her biri sırf hoşlandıkları için sarışın kıza kur yaparak bir sonuç alamayacağına göre, her birinin birinci seçenek olarak bir esmer kız kur yapmaları hem birbirlerinin bireysel olarak hedeflerini gerçekleştirmesi sağlayacak hemde gruptaki başarı oranını yükseltecektir. Bireysel hedef için hareket ederken grup çıkarları da değerlendirildiği zaman başarı oranı yükselmektedir...

9 Ocak 2016 Cumartesi

Şuan yanımda olsan...

Arkadaşlar iyi geceler herkese. Bu başlıkta bu yazıyı şimdi okuyanlar şuan yanında olmasını istedikleri kişiyle ne yapardın diye olmayacak bari hayal edelim diye yazdım. Benim istediğim kişi şuan yanımda olsa ona Nazım Hikmet'in Hoşgeldin kadınım şiirinin şu dizelerini okurdum;
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
Yorulmuşsundur,
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
Ne gül suyum, ne gümüş leğenim var
Susamışsındır,
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
Acıkmışsındır,
Beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
Memleket gibi yoksuldur odam..


8 Ocak 2016 Cuma

Rusya da ölüm gibi 1 hafta - 3

Evet arkadaşlar Rusya ile ilgili 3.cü yazım. Ne kadar milliyetçi olduklarından, temizlik anlayışlarının ne kadar pis olduğundan, akşam 6 dan sonra sokakta hayat olmadığından bahsetmek dahi istemiyorum. İnanın İstanbul gibisi çok az var, yok diyemiycem ama burda her an hayat var orda ise yok denecek kadar az gece klüplerinin dışında. Ayrıca kızlarının gerçekten güzel olduğunu söyleyebilirim. Bu kısımda şundan bahsedeceğim ki o da cuma namazıdır. Cuma günü oldu artık cuma namazını kılabilmek için cami arıyordum. Moskova da tarihi bir camimiz var 1994 yılında Türkiye tarafından yaptırılmış o sokağa girdim yalnız cami nin orda olduğunu bilmiyorum. Aşırı kalabalık var polisler falan var dedim heralde Putin geçecek bekleyeyim de göreyim adamı dedim. O sırada beyaz cübbeli 20li yaşlarda bir çocuk gördüm yanına gittim dedim hayırdır ne oluyor falan cuma namazı var dedi. Dedim ben de müslümanım cami arıyorum nerde falan gösterdi. Yani inanılmaz bir kalabalık ve Rus polisi sokağı kapatmış sokakta da kılanlar var her giren çıkanı arıyorlar güvenlik için. Cami ye doğru yürürken cami nin bahçe girişinde başörtülü ama mini etek giymiş iki kadın gördüm. Yaşlı bir müslüman amca da onlara bağırıyor anladığım kadarıyla buradan gidin erkekler namaz kılmaya geliyor burda durmayın gidin falan diyor. Kadınlar da adama bağırıyor gitmiyoruz duracağız diye ama herkes onlara bakıyor yani kadınlara değil mevzuya bakıyolar. Daha sonra daha genç bir adam o da müslüman yaşlı amcacaya bağırdı bırak dursunlar ne yapacaksın diye o da cevap verdi haram durmasın gitsinler. Kadınlar da Kur'an da böyle birşey yok başörtü diye birşey yok diyorlar ama hala sakız çiğneyerek duruyorlar orada. Neyse kadınlar sustu adamlar birbirine bağırmaya başladı bende o sırada abdest alıyorum. Arkamı bir döndüm daha genç olan yaşlı amcaya bir yumruk attı garip yaşlı adam da yere düştü. Kendi kendime dedim ya cuma cuma yazıktır falan sonra ayırdık adamları ikiside farklı yerlere gitti. Cumayı kıldık çıktık baktım kadınlar gitmiş. O an olayları anlamamış şaşırmıştım hani polisler de izin verdiğine göre kadınlar müslümandır falan sandım çünkü çıkışta para da dilenmişler. Neyse bir kaç gün sonra moskova dan st.petersburg'a geçiyorum bir baktım karşımda tren de oturun o iki kadından biri başında başörtü yok daha dekolte falan giymiş mini etek falan. O an anladım ki onlar orda provakasyon için varlar ve sürekli böyle gidip geliyorlar. Kadının yanına gittim bir şey sorabilir miyim dedim ama bir yandan da korkuyorum kadın rus ben turist bunlar milliyetçi kesin beni linç ederler falan ama bir yandan da sormak istiyorum neden öyle bir şey yaptınız diye. Gittim yanına eğildim elimde harita var haritadan bir yer sorar gibi can ı ask something dedim. Kadın şükür ki ingilizce bilmiyormuş. Rusça hayır dedi zaten bana. Belki de biliyordu da bilerek öyle dedi bilmiyorum. Bu da öyle bir anıydı. Daha sonra anlatacağım hava alanında ve metro da kalma hikayesine okuduğunuz için teşekkür ederim..

7 Ocak 2016 Perşembe

18.10 Kabataş-Kadıköy Vapuru

İyi akşamlar arkadaşlar şuan 18.10 kabataş kadıköy vapurundan bildiriyorum sizlere benle bu anı hayal edin. Vapurun üst açık kısmına saat tam da 6 yı 10 geçe gittiğinizi düşünün. Vapurdasınız yol aldınız iskeleden yavaş yavaş uzaklaşıyorsunuz artık. Bir yandan dalga sesleri gelmeye başladı, bir yandan rüzgarın hafif esintisini hayal edin. Akşam karşınızda Sülaymaniye'nin ışıkları sağ tarafınız da Galata'nın eşsiz duruşu, arkanızda boğaz köprüsü ve tek başına asaletiyle duran Kız kulesi. Tam Kız kulesinin önünden geçtiğinizi vapurun hafif sağa sola salladığını, rüzgarın saçlarınızı hafifçe kaldırdığını, uçurduğunu hayal edin. Kulağınızda da sevdiğiniz en güzel şarkının çaldığını ve dudaklarınızla da onu mırıldanarak tam boğazın ortasından geçmekte olduğunuzu hayal edin. Şimdi başınızı kaldırın tam karşınız da Topkapı sarayı tüm geçmişiyle gözünüzde canlandırın. Bir zamanlar sizin olduğunuz nokta da padişahlar sultanlar boğazı geçmekteydi. Padişahlar sefer kararı aldığında tam sizin olduğunuz noktadan karşıya Üsküdar'a geçer ve orda otağ kurulmasını emrederdi. Ne efsanevi bir yerde olduğunuzu şimdi de böyle hayal edin. Şimdi şarkınızın sözlerine kulak vererek onu mırıldanıp devam edin. Biraz daha ilerlediniz artık akşam olmuş. Arkanızda Haydarpaşa garı o da tüm acı ve sevinç dolu geçmişiyle arkanızda. Bir zamanlar aşıkların kavuşma veya ayrılma noktasıydı. Bir yanda hüzünün bir yanda sevincin yaşandığı yerdi. Şimdi onlara tanık olduğunuzu hayal edin. Önünde uçsuz bucaksız bir deniz, karanlıklar içinde altında ise kendinizi hayal edin. Nerde olduğunu neye gittiğini gittiğinde ne olacağını kiminle olacağını hayal et. Yada hiç bir şey yapma bu 20 dakikalık sefer sırasında boş boş otur..

Gecenin Şiiri 2

Konuşmam yetmiyormuş gibi,
düşünmeye de başladım. En kötüsü
buydu. Çoğu insanlar gibi düşünmeden
konuşsaydım kimse bir sey demeyecekti.
Ama Ben düşündüğümü söylemeye
kalktım...

Yusuf Atılgan


6 Ocak 2016 Çarşamba

Perdenin arkasından Kıskanmak!

Aşk üzerine anlatılmış çok gerçek hikayeler ve masallar vardır. Her biri de kavuşamamıştır. Çünkü aşığın ah etmesi gerek yoksa o aşık değildir yoksa o aşk dan bahsedemez. Başlık üzerinden gidelim. Aşk sevgiliye kavuşmak mı, kavuşunca mı aşk olur yoksa kavuşamayınca mı. Çünkü eskiler derki kavuşursan meşk olur kavuşamazsan aşk olur. Bilmiyorum sizce nedir? Şöyle birkaç şey söyleyebilirim. Yalnız başına oturunca veya bir toplum içinde oturunca ordasın ama aklın ruhun başka bir yerdeyse aşk olur. Burda ki aşka sadece dünyevi aşkı gözüyle bakmayın. Arayan neyi arıyorsa aşk odur. Şimdi konu dan konuya atlayacağım ama şunu da anlatmam gerek bu tamamen düşüncem dışında gerçekleşti. İbrahim Ethem Hz. vardır bilen bilir. İbrahim ethem her namazı kılışından sonra Allah'a yalvarırmış Ya Rabbim benim içimi ruhumu kalbimi sana aç gönlümün gözünü aç ki gerçeği artık göreyim. Her zaman sarayın da has odasın da namaz kılarken hep ağlayarak yalvarırmış. Neyse bir gün tahtında uykuya dalmış, bedeni uykuda ruhu uyanık imiş. Sarayının çatısından o sıra bazı sesler gelmiş ve İbrahim Hz. uyanmış bir de bakmış ki has odasının çatısında bir adam gezer durur imiş. İbrahim Hz. şaşkın sen ne yapıyorsun orda demiş. Adam da ben aşağı köyde çobanım kuzularım buraya kaçtı onları ararım demiş. Bunu duyan İbrahim Ethem gülmüş be hey sen deli divane misin çatı da kuzuların olduğu nerde görülmüş öyle şey olur mu. Çoban asıl sensin divane deyince İbrahim Ethem şaşırmış ve kızmış. Çoban devam etmiş sözlerine: Sen burada sıcak yatağında tahtında Allah aşkını ararsın da deli divane olmazsın ben mi olucam. Bunun üzerine İbrahim Ethem uyanır ve ağlayarak bitap düşer kendini vurur yollara... Yine ayrı yerlere gitti hikaye böyle bir kıssanın üzerine bu hikaye yi anlatıp aklınız karışmasın daha sonra 'perdenin arkasından kıskanmak' yazıma devam ederim...

Gecenin Şiiri

Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim.
Biz de soluk alıp vermekteyiz,
Yani her insan gibi sevmekteyiz,
Sevilecek şeyleri.
Bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü
böceği,
Kurban bayramlarında kınalı koçları
başları eloyası
işlemeli yemeni ile kapalı,
bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı
pencere kenarlarında oğullarını
bekleyen anaları.

Kalbim ağrıyorsa da kardeşim
Gönlüm bulanıyorsa
tedirginsem kuşkuluysam
kalın kitapların yazdığına bakarsan
acaip suçluysam
havada ihanet dışarıda sıcak
duvar da yazılar
kalbimizde acılar varsa da
bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim.

Mektubun geldi bugün haziran
kimselere göstermediğin ak saçlarının
kıvrımlarından
haberin geldi
haberin geldi iki damla gözyaşın kağıtta
çok bakarsın yağmur yağanda
ıslak ve buğulu camların ardından
bilirim
bilirim, acı
nasıl oturur adam yüreğine
ne var yani işte
iyiyim diyorum ya
inan olsun iyiyim anne
insan gerçekten iyi oluyor, iyiyim
dedikçe
bak üzülme
yazıyorum bir daha
nolur üzülme
üzülmüyor analar
oğulları üzülmüyorum dedikçe

Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
biz de soluk alıp vermekteyiz,
yani her insan gibi sevmekteyiz,
sevilecek şeyleri.
Bir kır çiçeğini, çimeni, toprağı börtü
böceği
kurban bayramlarında kınalı koçları
başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı
bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı
pencere kenarlarında oğullarını bekleyen
Anaları..

İbrahim Sadri

5 Ocak 2016 Salı

Yeni Milliyetçilik Nidaları!

Dostlarım, sizlere bugün kendini yavaş yavaş ortaya tekrar çıkartmaya başlayan milliyetçilik, ırkçılık nidalarından bahsedeceğim. Tıpkı Osmanlı zamanın da 1700'lerde olduğu gibi şimdi de bu ses Fransa dan yıllar önce aslında çıkmaya ve her yıl kendi içerisinde ve bölgesinde büyüyerek gelmeye devam etmeye başladı. Avrupa da ve Amerika da belli yerlerde ve belli zamanlarda bunları duymaya başladık. Ve tahminlerime göre birkaç yıl içerisinde bu ses tüm dünyaya duyurulacak ve çizgiler yeniden değişecek ama bunun yeri bu sefer doğu olmayacak avrupanın tam ortasında olacak bu olay. Bir kaç örnekle bir piramit gibi taban dan tavana doğru çıkmayı düşünüyorum. Taban dan başlarsak bunu Türkiye ve Müslümanlar olarak 2 ye ayırmam gerekiyor. Örneğin yakın zaman da Rusya da olacak olan seçimlerin şuan ki Türkiye Rusya geriliminin en temel sebeplerindendir. Nedeni Putin merkez sağı kaybetmek üzere ve oyların yaklaşık %30'u ordan geliyor bu yüzden kendine güçlü bir düşman yaratması gerekiyordu. Ukrayna tutmadı çünkü dinleri ortak noktaları tamamıyla kendilerinden olmayan tek güçlü devlet Türkiye bu yüzden şuan ki gerilim hala devam ediyor tabii başka sebeplerle birlikte. 2016 yazında bu sorun ortadan kalkacaktır en geç. Buna bir örnek de Fransa'yı verebiliriz Sarkozy dönemi seçimlerinden hemen önce bilindiği üzere Fransa parlamentosunda sözde Ermeni Soykırımı tanındı ve onaylandı. Onlarında amacı Rusya ile aynıydı. Ve sonuçlarını bir sonraki seçimlerde aldılar. Merkez sağ Fransa da tekrar çok yüksek bir şekilde ortaya çıktı. Buraya ayrı değineceğim. Şimdi Müslümanlar üzerinden tekrar aynı şeyler yapılıyor.Örneğin Amerika başkanlık seçimlerin Trump'ın yaptığı gibi daha bugün tanıtım filminde yine ülkeye müslümanları almayacağız diye bir tanıtım filmi yayınladı ve Meksika sınırına bir duvar örülüp göçmenlerin geçmesine izin verilemeyeğini söyledi. Bunların ard arda yapılmasının sebepleri kendi menfaatleri tabi ki de değil kendi ideolojik fikirleridir. Arkadaşlar dünya siyaseti birkaç yıl içerisinde çok karmaşık bir hal alacak. Bir Hristiyan Müslüman savaşından bahsetmiyorum veya Yahudi İslam savaşı böyle bir şey yok. Her yapı kendi içerisinde kendine bir düşman belirleyecek. Bu da ayrı bir konu. Milliyetçilik nidalarına geri dönelim. Fransa da bilindiği üzere 1700 lerde başlayıp imparatorlar yıkıp yenı devletler ortaya çıkaran bu 'Milliyetçilik' kelimesi kendini yine Fransa da 1995 den beri ortaya çıkartıp sistemli bir şekilde büyüyerek getirdi. Fransa Le Pen adında bir abimiz uzun zamandır bunu her yerde küstahca ortaya attı. Dediklerinden bir kısmı: Fransa Fransızlarındır biz den olmayan ama bizim vatandaşlığımıza gelenler asıl Fransız değildir. Biz neden kendi paramız Frangı kullanmıyoruz da ne idüğü belirsiz avro yu kullanıyoruz. Bırakın şu avrupa kozmopolizmini kendimize dönelim sınırlarımızı tekrar çizelim. Fransa da asıl Fransızlar yaşasın Müslümanlar Yahudiler değil hepsini kovalım... Bu şekilde devam eden oldukça sert açıklamaları vardır ve 1995 de oyları %10 nun altında iken şuan %25'in üzerindedir ve Avrupa 'euronat' yani Avrupa Milliyetçiliği kurumunu kurup baya da destek almaktadır. Özellikle Alman nazilerden İsveç ten Danimarka dan ve Rusya dan destek alıp büyümektedir. Arkadaşlar ayrıca Avrupa daki ekonomik durgunluk sebebiyle özellikle orta sınıf ve alt (işçi) sınıfından aldığı destek gün ve gün büyüyor yani sol artık kendi fikirlerini somutlaştıramayıp bir yandan sağın kuvvetlenmesine yardım ediyor ve eğer merkez sağ avrupa da tekrar kendini gösterecek güce ulaşırsa yakında Avrupa Birliği dahil olmak üzere her şey değişebilir ki benim düşüncem bu gidişat birkaç yıl içerisinde Avrupa siyasetinin kökünden değişeceği yönündedir...

4 ocak tan 20 dakikalık bir hikaye.

Arkadaşlar iyi geceler herkese. Bugün sonu belki de güzel bir şekilde bitecek bir şey yaşayacaktık ki olay kahramanlarından biri olan arkadaşım ( ismini malesef veremiycem ) herseyi bitiren bir kelimesiyle nokta koydu ve bitirdi. Olay neydi peki? Okuldan çıktık 2 tane sınava girmişiz Vodafone da kahve dünyasinda bedava kahve olayı var gidip kahve içelim biraz kafayi toparlayalım dedik. Paramız olmadığından değil öğrenciyiz yani. :) neyse her zaman gittigimiz yerden kapalı çarşı dan gittik ama yolu karıştırdık muhabbet sonrasi uzattık falan gittik sonra kahvelerimizi aldık içtik. Saat 5 gibi çıktık karaköy den her zaman olduğu gibi vapurla kadıköy e geçeceğiz. Son zamanlar da hep alt taraf da oturuyorduk ve sürekli bir böcek geliyordu yanımıza değişik birsey bu sefer öyle olacak mı diye üst kata çıktık. Ama bir yeri atladım vapura binmeden önce iskelenin karşısında dondurmalı irmik helvası satan bi abimiz var onun orda baya para kazandığıni biliyoruz yine doluydu turistler falan vardı yanına gidip biraz durduk ama daha önce ne Ben ne arkadaşım yedi ondan. Neyse vapura binip yukarı çıktık 2 tane 20li yaşlarda kız arkadaşlar ellerine almış dondurmalı irmik helvası yiyor arkalari da boş o tarafa geçerken bende onları gösterdim arkadaşa almış bunlar bile yiyor diye. Tam oturduk karşılarına oturur oturmaz bize bakmaya başladılar. Ve arkadaşımı bilen bilir sürekli nerde olursa olsun öyle bir havası var ki herkesi her seyi bi anda çekebiliyor bize :). Tam 20 dakika abartısız baktılar göz göze gelmeler falan dedik abi kahve falan içelim ya bisey olmaz cüzdanları kontrol ettik yetecek para var mı diye 4 kisi için neyse var hallettik.  Bakışmalar devam ediyor tabi hala vapur yanaştı iskeleye biz oturuyoruz onlar oturuyor kimse kalkmadı. Vapurdakiler artik nerdeyse herkes indi biz kaldık. Aynı anda kalktık dördümûz birden birkaç adım kaldı hani selam vermek için falan tam o anda arkadaşımın telefonu çalıyor. Arayan sevgilisi hala neden inmediniz iskelede sizi bekliyorum sana süpris yapıcaktım diyor. Ve biz ordan hızlıca uzaklaşıyoruz...

4 Ocak 2016 Pazartesi

Rusya da ölüm gibi 1 hafta - 2

Sevgili , değerli okurlarım arkadaşlarım merhabalar iyi akşamlar. . Bugün Rusya anılarım dan bıraktığımız yerden devam edelim. Ilk gün planladığım gibi geçmedi booking de ayarladığım hosteli bulamadim ara sokak ta baska bir yer buldum ve 1 tane yatak boş vardi aldim geçtim artik yapacak birsey yoktu. Benle birlikte oda da 1 kız 2 erkek daha vardi oda 6 kişilikti kız rus erkeklerin biri iranlı biri amerikali pek fazlan konuşkan degillerdi. Neyse o aksam ciktim dışarı gece klubüne gittim canlı muzik falan çok güzeldi herkes sarhoş tek Ben ayıktım diyebilirim hatta şöyle bir olay oldu 8 kisilik bi grup vardi karışık kız erkek erkeklerden 3ü kalkti dans falan ediyorlardi sonra birden kavga ettiler bildiğin göz burun falan dağildi ve kimse ayirmiyordu daha sonra tekrar kolkola girip mekandan çıktilar kafalari baya iyiydi. Neyse 2.gün sabah kahvalti ya çiktim kızıl meydana adamların kahvalti kültürü yok yani girdim bi yere açık büfe vardi ama hiç kahvaltilik yoktu. Kuru pastalar, tatlılar, salatalar falan birde yaninda alkol yani bunlar kahvaltiyi böyle yapiyordu. Tek çay içen bendim orda digerlerinde önlerinde tatlı ve alkol baska birsey yoktu. Ve ödeme şekli de bizim gibi yedikten sonra değil, bölüm bölüm tatlılarin kismi aldiktan sonra orda ödüyosun, tuzlular diger kendi tarafinda  alkol yine öyle. Bende macera arıyorum tabi her bölüm den farkli farkli seyler aldim ( alkol hariç ) ve hiçbirinde hesap ödemedim bunu farkli bi sekilde havaalaninda da yaptim. 1 hafta falan bazı yerler haric pek hesap ödemedim. Akliniz da bulunsun dikkat ederseniz sorun olmadan siz de halledersiniz. Bir de dikkat ettigim bir sey vardi ki o da Rus bayan arkadaşlar.  Yani görebildiğim kadar söyleyebilirim ki arkadaşlar orda ki kızlar burda ülkemizde make oyuncu yani o kadar güzeller ve yanlarında ki erkekler ise burda ki bağcılar çocuklari abartmiyorum inanın.  Hatta şöyle bir örnek vereyim havaalaninda bir abiyle taniştim 35 yaşlarında antalya da masör kendisi. Neyse sohbet falan ettik dedim niye geldin benim hanım burda dedi. Dedim rus mu evet dedi. Dedim abi türkiye de kız mi yoktu niye böyle yaptin falan. Dedi ki türk kızlarin tribi çekilir mi ya burda hic öyle Bisley yok bunlar türk erkeklerine hasta ne istesem yapiyor şimdi dini nikahini yaptik sonra bana davetiye falan yolluycak artik burda yaşiycaz. Yaşayacaklari yerde sibirya da bir kasaba baykal gölüne çok yakin. Dünya nin en güzel yerlerinden sayılır. Dedim ne yapicaksin para falan çantaci açicam dedi hic bi yerde görmedim yoktu. Tabi şuan ki Rusya krizinde ne durumda bilmiyorum. Evet arkadaşlar 2. Gün böyle geçti bikaç olay daha var onlari da bikaç güne paylaşırım.

3 Ocak 2016 Pazar

Bu sizde!

Seviyorum gibi yaparsın, bir bakmışsın aşık olmuşsun.
Siz birşeyler söyleyin yorumda...

AB ile Türkiye İlişkileri

Arkadaşlar merhaba.. Bugün yazmış olduğum blog da 2015'in son günlerinde açıklanmış olan Türkiye'nin AB ilerleme raporunu sunacağım sizlere. Çünkü yarın AB sınavım var çalıştıklarımı da yazarak iyice aklımda kalmasını sağlayabilirim. Neyse bu yıl açıklanan rapolar da 7 fasıl da ilerleme kadetmemiz gerektiğini söylemişler ki bu fasıllar gerçekten komedi. Nedeni bu değerlendirmeleri yapanlar gelip burda yapmadan masa başında yapıyorlar. Örnek fasıl 24: Adalet, Özgürlük ve Güvenlik konu başlıkları. Açıklamaya göre ülkemiz buna hazırlıklı ve ilerleme kaydedilmiş. Bu fasılın içinde göçmenler, vize, terörle mücadele, iltica vb. gibi konular da var. Şuan dünya da bu başlıklarla ilgilenen gerçek anlamda başka ülke var mı sizce? Özellikle göçmen ve terörle mücadele. Ülkemiz son rakamlara göre 2.2 milyon suriyeli ve ıraklı mültecilere hem çadırlarda kamplarda hem şehirlerde ev sahipliği yapıyor ki bunlar resmi rakam. Bizi bu konuda desteklemişler sağolsunlar biz de onlara bu konu da destek için Ab - Türkiye eylem planı sunduk ve ab komisyonu da memnun kalmışlar bu kadar sadece memnun kalmışlar destek sonra. Bir diğer fasıl ise 25 o da Bilim ve Araştırma şüphesiz ki orda ve diğer tüm fasıllar da ilerleme kaydetmişiz ama hala bir şey yok neyse. Bu fasılda da üniversitelerin araştırma ve yenilik alanında kobi ile ilişkisini arttırması lazım ve ulusal finansmanı arttırması ve bu kaynağı Avrupa Araştırma alanı eylem ilkelerine uygun olması lazımmış. Bir diğer fasıl 27 Çevre ve İklim değişikliği konusunda. Burda da hazırlıklı durumdayız ve ilerleme olmuş yine. Ve bizden beklenen geçenlerde açıklanan paris iklim antlaşması na uymak ve vatandaşlara anlatmak. Çevresel etki değerlendirilmesi mevzuatının doğru bir şekilde uygulanması gibi. Fasıl 26 Eğitim ve Kültür: Burda biraz ayrıntılı bilgi vermişler nedeni ise Avrupa ortalamasının çok altındayız ki nüfusa orantılarsak aslında aynı düzeydeyiz diyebilirim. Bu alanda da eğitim şartlarının düzeltilmesi, kız çocuklarının eğitime kazandırılması ve kültür alanın da temel referans olan Unesco sözleşmesinin onaylanması lazım. Fasıl 10: Bilgi Toplumu ve Medya: Bu konuda da kısmen hazırlıklı ve ilerlemeler olmuş ama bazı konularda eksi kalemdeyiz. Nedeni ifade özgürlüğü, gizliliğin, kişisel verilerin yeterli seviye de korunamaması. Bu yüzden finansman ve gözetim başta olmak üzere, elektronik haberleşme alanında kurumsal bağımsızlığın güçlendirilmesi, internet ortamında ifade özgürlü, özel hayatın gizliliği konularına dikkat edilmesi ve dijital yayına geçişin tamamlanması. Fasıl 11: Tarım ve Kırsal kalkınma bu fasıl da da oldukça başarılıyız raporlara göre sadece canlı sığır ve sığır eti ithalatında kısıtlamaları tamamen kaldırması. Son fasıl ise Fikri Mülkiyet hukuku: Bu konu da da özellikle korsancılık ve taklitçilikle ilgili cezai yaptırımların arttırılması ve mevcut girişimlerin ötesinde fikri mülkiyetin korunmasına ilişkin farkındalığı daha da arttırılması gerekmektedir. Bu kadar gelişme varken halen bu konuyu uzatmalarını varın siz düşünün.

2 Ocak 2016 Cumartesi

Bir Özgürlük Serüveni

Arkadaşlar, dostlar, kardeşler;
Yaşadığımız her an için halimize ülkemize ne olursa olsun şükretmek durumundayız. Daha iyisi niye yok diye değil daha kötüsü olmadığı için şükretmek zorundayız. İnsan doğasının en önemli kavramlarından biri özgürlüktür. Yüzyıllar boyunca özgürlük için insanlar savaş yapmışlardır hem kendileriyle hem başka milletlerle. Çünkü doğamız gereği buna baş kaldırmak zorundayız. Şimdi size bir çoğunuzun tanımadığı bir isimden bahsedicem. Bedeni küçük ama ruhu kocaman bir çocuktan. Özgürlüğü savunan bir direnişçi. Iqbal Masih. Pakistanın en yoksun bölgelerinden biri olan Mudrike de doğdu bu kardeşimiz. Iqbal Masih 4 yaşına geldiğinde ise tüm akrabaları gibi 600 rupi yani 16 dolar karşılığında halı dokuma fabrikasına çalışmak üzere satıldı. Burada haftanın 7 günü 14 saat çalıştırıldı. 10 yaşına geldiğinde ise sadece 27 kiloydu. Çocuk çalıştırmanın yasak olduğunu öğrendiğinde ise fabrikadan kaçan iqbal masih daha sonra polisler tarafından yakalanarak tekrar fabrikaya götürüldü. Çevresinde kendisi gibi konuşmaya bile korkan 30 çocukla 6 sene yaşadı. Çocukların hemen hepsine sadece hayatta kalmalarına yetecek kadar su ve ekmek veriliyordu. Tabi bununda bir sebebi var onları mümkün olabildiğince küçük tutabilmek. Çünkü en pahalı halıları o küçücük parmaklar dokuyabiliyordu. Cezaların çok ağır olduğu bu kölelik sistemine iqbal daha bebek sayılabilecek yaşta girmesine rağmen 6 yaşına bastığı anda isyan etmeye ve çocukların bakıcılarına kök söktürmeye başlamıştı bile. Kötü beslenme şartları ve iki büklüm saatlerce oturma şartlarından sonra iqbal bi türlü gelişemedi. 10 yaşındayken hala 5 yaşında bir çocuğun kilosuna ve boyuna sahipti. Omurgası yamulmuştu ve ömrünün sonuna kadar böbrek sorunlarıyla mücadele edicekti. 6 yıl boyunca tutsak bir halde yaşam mücadelesi veren iqbal bi gün kasaba da bir atlantis toplantısı olduğunu duydu. Aldığı büyük riske rağmen günün sonunda bir şekilde diğer çocuklarında yardımıyla ve onlara geri döneceğine dair söz vererek bu toplantıya gitmek üzere yer altındaki köhne den kaçtı. Orada 10 yaşındaki iqbal Pakistan devleti tarafında peşki yani bir çeşit tefecilik borcunun yasadışı ilan edildiğini öğrendi. Derneğin lideriyle konuşup yardımını isteyen İqbal kısa sürede onu köle taciri patronunun elinden kurtaracak gerekli evrakları topladı. Evraklarını fabrika sahibine bizzat kendisi götürmek istiyordu. Çünkü orada arkadaşlarına seslenebilecekti. Korkmayın herşeyi öğrendim benimle gelin sizler özgürsünüz. Fabrikaya geri dönüm evrakları adama verdiğinde patron öfkesinden kendini kaybetse de hiç birşey yapamadı ve masih diğer çocukları da peşine katarak il gününde 34 çocuğu özgürlüğüne kavuşturdu. Küçük bir bedene sahip olmasına rağmen büyük bir ruha sahip olan İqbal Masih köle gibi davranılan ve küçük yaşta olmasına rağmen ağır şartlarda çalıştırılan çocukların özgürlüğü için büyük bir çaba gösterdi. Konuşma yeteneği, cesareti ve azmiyle Pakistanı kuşkusuz etkileyen Masih daha önce korktuğu mafya kendisinden korkar hale geldi. İsviçre ve Amerika da bir çok okulda konuşma yapan Iqbal farkında olmadan başka çocuklarından hayatını değiştiriyordu. Çocuk işçiliğine karşı verdiği mücadele dünya da büyük yankı uyandırırken 1995 yılında henüz 12 yaşındayken öldürüldü. Ve herkes susturuldu ölümü örtbas edildi. Fakat öyle bir akım başlattı ki onun etkilediği çocuklardan biri olan Crack Keırburgıll devam etti ve 650 den fazla okul açtı...

Rusya da ölüm gibi 1 hafta..

Arkadaslar merhabalar.. öncelikle göstermiş olduğunuz ilgiye çok Teşekkür ederim.
Bugün farkli bir durumdan bahsedicektim yalnız sabah rusya ile ilgili bir haber okuduktan sonra sizlere rusya da ki anılarımdan bahsetmek istedim. Çünkü haberde rus vatandaşlarının karakterlerinin birbirinden farklı olduğunu söylüyordu ve gerçekten de öyle bazılari çok yardimsever ki bir tane görebildim. Bazıları çok ırkçı bazılari dünya dan uzak habersiz boş takılan bazılari koyu dinci falan filan. Ilk gittigimde daha uçaktan iner inmez çıkışta direk polislerin dikkatini cektim çünkü sakallarim baya uzundu neyse ki tipten kurtardim. Havaalaninda moskova ya geçicez trene bindim yanima da benle ayni uçak ta gelen 30 yaşların da sarışın bir bayan oturdu. Bi 20 dk falan geçti sonra muhabbet etmeye başladık gideceğim hosteli falan sordum kızıl meydana yakın dedi bende o tarafa gidiyorum seni götüreyim arabamla Ben de tamam dedim. Çıktik terminal den arabasına gidiyoruz yemek falan yedin mi dedi yedim falan çok ilgilendi sonra bi de üstüne beni yarım saat gezdirdi moskova da sonra şurdan metroya bin bi durak sonra in dedi. Onlarin metro su da 100 yıllık falan yukarda m işareti var ama Ben müze sandim öyle bi metro durakları var. Neyse girdim içerisi karışık baya ve ingilizce anons falan da yok neyse ki biraz rusça biliyorum alfabeden falan anladım hangi durağa gidiceğimi. Ćiktim sonra birilerine sorayim dedim millet ingilizce biliyor ama milliyetci oldukları için konuşmuyolar çok sinir oldum ama iyi yanlarından biri her yerde free wifi var o sayede buldum gideceğim yeri gittim yerlestim. Sonra çikti geziyorum elimde marketten aldigim bikac bisey var yedim çöpe attim atarkende rüzgardan uçmuş gitmis arkadan birileri bağırıyor ama hiç üstüme alinmadim biri geldi omzumdan tuttu al bunu çöpe at dedi. Ben şok giderli falan konustu tek de değil tamam abi dedim 😀 1 hafta kaldim havaalanlarinda yattim metro da yattim ilerleyen günlerde devam edicem bu hikaye ye :)

1 Ocak 2016 Cuma

Hikayemizin 'başlangıcı ve sonu'

Bu kaltakla aynı mahallede büyüdük Mevlanakapı'da ve babası zabıtaydı. Alkolik hasta bi adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. Bu da anasıyla yoksul, perişan.. Bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi şeyler. Bi de zagor vardı. Bizim eski evin kiracısının oğlu. Babası filmciydi yeşilçamda. Cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte, ama sevimli, yakışıklı oğlandı. Bizimkini aşık etmiş kendini. Ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. Öylece büyüdük gittik işte. Ne bok varsa hep askerliği beklerdim. Dört sene kaldı, üç sene kaldı... Sonunda o da geldi gittik. Bizde herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. Ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan... nikahlandık. İki taksi bi dükkan verdi peder. Dükkanda koltuk moltuk satardım. Bi gün orospu çıkageldi. Hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. Böyle basma bi etek dizine kadar, çorap giymemiş üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar... pırlanta anlayacağın. Şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. Kanıma girdi o gün. Tabii taktım ben bunu kafaya. Ertesi gün bi soruşturma.. dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede ama asıl zagora kesikmiş. Zagorda kaftiden içerde o sıra. Bi gün, süslenmiş püslenmiş, zırt geçti dükkanın önünden yazıldım peşine. Tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı: minibüs, otobüs, geldik sağmacılar'a benim içimde bi sıkıntı.. işi anladım tabii: zagoru ziyarete gidiyordu.Bi tuhaf oldum, piçi de kıskandım. Uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. O ara zagor içerden çıktı. Sonra bi duyduk; kaçmış bunlar altı ay mı bi sene mi kayıplar. Hep rüyalarıma girerdi orospu. O gün dükkana gelişini hiç unutmadım. Benim hatuna bile dokunamaz oldum sonra bi daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor; biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. Karakolda beş gün beş gece işkence etmişler buna. Arkadaşlarının öcünü alıyorlar kaltağa da öyle... Öncü öldü dediler zagora sonra komalık. Ankara'da oluyor bunlar. Bizim ki bi gün çıkageldi mahalleye. Zagor içerde, en iyisinden müebbet. Bi sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyo, önce tanıyamadım.Anlayınca içim cız etti, cız etti de ne ? tornavida yemiş gibi oldum. Çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bi surat... ama başka güzel orospu. Orhanın şarkıları gibi. Kalktı böyle dimdik konuşmaya başladı: dedi para lazım, çok para. Zagora avukat tutacakmış ilerde öderim dedi. Esnafız ya biz de 'nasıl'? diye sormuş bulunduk. Orospuluk yaparım dedi, istersen metresin olurum, içime birşey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak! İşte o gün bi inandım orospuyla tam 20 yıl geçti. Uzatmayalım zagora müebbet verdiler, ama rahat durmaz piç! Ha birini şişledi, ha firara teşebbüs; o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyor, orospu da peşinden. Sonunda dayanamadım: bende onun peşinden... önce dükkan gitti, arkasından taksiler, karı terk etti, peder kapıları kapadı. Yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. İş bilmem, zanaat yok. Bu tınmıyo hiç. İlk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. Gözünü yumup yatıyo milletin altına. Gel dönelim diye çok yalvardım, evlenelim, pederi kandırırım, zagora bakarız; ama yok. Kancık köpek gibi izini sürüyor itin. Ne yaptı buna anlamadım. Kaç defa dönüp gittim İstanbul'a. Yeminler ettim, doktorlar hocalar kar etmedi. Her seferinde yine kendimi onun yanında buldum, bir keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu hamile... Beni abisiyim diye yutturduk herife. Nedense rahatladım, oh dedim kendime kurtuluyorum. Bu da akıllanmış gözüküyor, yüzü gözü düzelmiş. Çocuk diyo başka birşey demiyo. Sonra zagor rahat durmuyo bi isyan çıkıyo kaçıyor hapisten. Orouspu da duyar duymaz peşinden ee kocası da peşinden. Diyarbakır'a kadar kovalamaca orda yakalıyor ikisini de ama adam delikanlı çıkıyor birşey yapmıyor bunlara. Sonra geri gidiyor bırakıyor onları bende malımı biliyorum Diyarbakır'da surların altında bi gecekonduda buldum bunları. O gece oturup düşündüm, oğlum .... dedim kendi kendime yolu yok çekeceksin isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle yol bellii eğ başını, usul usuk yürü şimdi. İşte o gün bugündür usul usul yürüyorum.