Hürriyet

29 Aralık 2017 Cuma

' Rose Neden Jack'i Yanına Almadı?'

Aslında hepimiz ya da çoğumuz Titanic'i bir aşk filmi olarak biliriz ancak bazen konusu ne olursa olsun verilmek istenen mesaj başka olabilir mi acaba? sorunsalıdır bu yazdıklarım.... Titanic'i ilk sanırım ilkokul 3 ya da 4e giderken o zamanlar star tv de sinema kuşağı vardı her pazar ya da pazartesi akşamlarıydı sanırım orada tv'de ilk kez olarak fragmanını izledim. 3 saatlik bir filmdi ve evde herkes varken açıp izlemeye koyulmuştuk.. Tabi 1 gün sonra okul var film 20.00'de başlıyor bitmesi reklamları 24.00'ü bulur, buluyorda.. İzliyoruz izlemesine de dram, aşk, tutku, heyecan, görsel efektler bunlar o zaman ki akılla pek anlaşılmayan şeyler.. Neyse sorunsalımıza gelelim bir kaç yerde okumamla birlikte anladıklarımı aktaracağım şimdi sizlere..Öncelikle Titanic farklı toplumsal sınıfların ilişkisini çok iyi bir şekilde ortaya koyar..geminin alt katlarında seyahat eden (emekçi, işçi sınıfı) yani jack, ve üst katta (burjuva) yani biricik kızımız rose.. Titanic bildiğiniz üzere karanlık sularda yol alan bir gemidir, ve ilerlemesi için kazan dairesindekinlerin sürekli çalışmaları gerekmektedir.. Yani kapitalizim o riskli sularda aynı şekilde işlemektedir ve gemi de aynı şekilde yoluna devam etmektedir. Burjuva ablamız rose kafası karışmış durumda, duygusal olarak boşlukta iken Jack ile tanışmıştır. Onunla eğlenir, sevişir ve hayaller kurar... Jack bazen üst kata çıktığında o burjuva hayatına alışamaz, üstelik bir burjuvanın işçi sınıfı ile aynı masada yemek yerken aradaki gerilim ve çatışmaları, nefretleri net bir şekilde ortaya dökülür...Film boyunca işçiler ile burjuvazi arasındaki gerilim yüksek dozda devam eder, rose ile jack filmin sonunda evlenmeye karar verirler, ancak iki çiftin ekonomik, sosyal, kültürel eşitsizliklerini bırakıp mutlu sona erişmesi mümkün müdür gerçekten?... Bir burjuvanın duygusal boşluğa düşüp, egosunu tamir etmek, aşk yaşamak gibi bir ideal uğruna tanıştığı yoksun bir adamla evlenmesi fikrine müsade edilmemelidir.. Ve tam da jack ve rose beraber yaşamaya karar verdikleri anda hooop ne olur?... Titanic buzdağına çarpar...Oysa Tanrı bile bu gemiye bir şey yapamazdı sanki... Gemi bu çiftimizin birlikte yaşamaya karar verdikleri anda iceberg ve bum batmaya başlar..Bildiğiniz üzere son sahne çok duygusal bir sahnedir. Rose bir tahta parçasının üstünde jack ise suda donmaktadır. Bu da sınıfsal bakış açısının en baba tespitidir. Jack orada ölümle burun buruna ve fakat rose hiiiç umrunda değilmiş gibi takılır ve jack hala onun hayatta kalması için mücadele verir aynı geminin ilerlemesi için çalışan gariban emekçi kazan dairesindeki yoldaşlar gibi. Peki neden jack rose'un yanına çıkmıyor??? Bu bir mantık hatası değil midir neden?? Ve fakat bilakis burası aslında süregelen bir ideolojinin gün yüzüne çıkma noktasıdır. Rose kendini duygusal olarak tatmin etmiştir..Jack'e artık ihtiyacı yoktur. İşçi sınıfı jack su da boğulup giderken, burjuvalı ablamız rose hayatta kalır ve gece gece bu sosyolojik ilişkiyi adlandıran hikayeyi okuyan arkadaşlar bir sigara yakar...

20 Kasım 2017 Pazartesi

' Kesit '

         Bir şeyin içini inceleyebilmek için, boylamasına ya da enlemesine kesildiğinde ortaya çıkan yüzeye veya alana veya boşluğa 'kesit' deriz.. Bizim gibi ilkel varlıklar için hayatın sadece tek bir amacı vardır;....        'Zaman Kazanmak'. Ve yaşamımız süresince vücudumuzdaki tüm hücrelerimizin gerçek amacı da budur. Bunu yapabilmek için solucandan insana her şeyi oluşturan hücre kitlelerinin sadece iki - 2 seçeneği vardır.. 'Ölümsüz olmak ya da Çoğalmak'.. Ortam bu olayların gelişimine yeterince uygun değilse yani; savaşlar, doğal felaketler ya da yapay felaketler, hastalıklar... hücre burada ölümsüzlüğü seçer. Yani kendi kendine idare edebilmeyi..Ancak ortam gerçekten uygunsa yani; hayatın uygun olduğunu düşünün deyince aklınıza her ne gelebiliyorsa o şartlar mümkünse...Hücreler çoğalmayı seçerler. Böylece öldüklerinde önemli bilgileri ve gelenekleri ve adetlerini ve hatta bilinçlerini bile sonraki hücreye aktarırlar, o da bir diğerine aktarır. Bundan dolayı bilim ve ilim zaman ile aktarılır. Ve günümüz felsefecilerinin sorusu; biz insan olmaktan çok sahip olmak için mi endişeliyiz?..

19 Kasım 2017 Pazar

' 1 Maymun 20 Dolar '

Mutlu pazarlar, değerli birkaç görüş okur dostlarım.. bugün bir hikayeden bahsetmek istiyorum ancak onun öncesinde bu hikayeyle bağlantılı ve benim de küçük yatırımcı olarak içerisinde bulunduğum, güncel bir çöküş mevzusuna değinmek istiyorum. Ama hikayem sadece bu konuyla ilgili değil hayat ile ilgili bir ders niteliğindedir, konuyla alakası olmayanlar da okumaya devam etsinler. Konuya gelince; takip edenler bilir son 10 gün içerisinde vuku bulan borsa da bir 'aselsan' iniş ve çıkışları var ki ilgilenenler buna 'fluctuate' diyeceklerdir. Konuyu özetlemek gerekirse 'aselsan' borsa da bir anda olmasa da beklenildiğinin üzerinde değer kazandı 1 hissesi 45 tl dolaylarında peak gördü ve heyecanlandırdı hem yabancı yatırımcıyı, hem yerliyi ve hem de benim gibi küçük yatırımcıları. Öyle ki evlerine satıp hisselerini alanlar mı dersiniz, düğün masraflarını yatıranlar mı dersiniz, takılarını bozduranlar mı dersiniz herkes bir anda borsacı oldu ve yatırdı parasını. Emlak balonu benzeri yapay bir artış söz konusu oldu. Sonrasında dalgalanmalar yaşandı 40 ila 45 arasında gidip geldi. Ben de konuya burda dahil oldum ve her sert çıkışın bir sert düşüşü olacaktır diye bilsem de riske girip ben de hisselerimi 40.2 tl den aldım. Çok şükür ihtiyacım olmadığından hemen düştüğünde daha da düşecek zannedip tekrar satmadım. Çünkü borsa sabır işidir ki zaten 'fortune' 2017 sayısına göre bist100 de değerlenecek hisseler arasında da 'aselsan' vardı o yüzden çok bir şey kaybedeceğimi düşünmedim öyle de oldu ve artmaya da devam ediyor. Ama işin içerisini bilmeyenler için ya yabancı hissedarlar, ya da başkaları bir anda bütün hisseleri bırakıp bir gece de hisse değerini 31 tlye düşürmeyi başardılar ve küçük büyük içeride yatırımı olan herkes kaybetti ve bist de değer kaybetti. Kendim için değil de o gariban yatırımcılar için üzüldüm yazık oldu ama akılsız baş mevzusu yapacak bir şey yok..bana kalsa ki öyle de olacak buradan tavsiye veriyorum, şimdi dolar 3.90 civarlarında aralık ortasıyla itibaren ocak ile birlikte kısa vade de para kazanmak isteyenler gözünüz korkmasın alın döviz 2 ay içerisinde 4.20, 4,30 civarlarına yükselecektir. Ancak şimdi işi bilmeyenlerin bir anda her şeyini satıp bırakıp nasıl borsa da kaybettikleriyle ilgili hikayemi anlatıyorum.....

'çok zengin bir adam gemiyle büyük bir adaya gider. Ve ada halkına 'maymun satın almak istiyorum, getirdiğiniz her maymun için 20 dolar ödeyeceğim' der.. Adadaki herkes maymun avına, maymun yakalamaya çıkar ve bulabildikleri tüm maymunları toplarlar zengin adama getirip satarlar.. Aradan bir hafta geçer ve zengin adam geri gelir ' daha fazla maymuna ihtiyacım var ve bu sefer her maymun için 50 dolar ödeyeceğim' der.. Ada halkı etrafta sağda solda kalan, saklanmayı başarmış 3-5 tane ne kadar maymun varsa hepsini yakalar ve zengin adama satarlar...Ve artık adada bir tane bile maymun kalmamıştır...Aradan bir hafta daha geçer ve zengin adam tekrar gelir...'eğer bulabilirseniz daha fazla maymun alacağım, ve her bir tanesi için 300 dolar vereceğim' der.. ada halkı çok fakir olduğu için ve arayıp tekrar maymun bulamayacaklarını bildikleri için başka bir yol düşünürler.. günler geçtikten sonra adaya gemisiyle bir tüccar gelir ve gemisinde maymun taşımaktadır.. Ada halkı tüccarla konuşur ve maymunların tanesini 200 dolardan almak suretiyle anlaşırlar...tabii ada halkı uyanık 200'den alıp, 300 dolara satacaklar, temiz para iyi iş derler.. Ve gemideki tüm maymunları her birine 200 dolar ödeyerek alırlar...1 hafta dolduktan sonra ellerindeki maymunları çok zengin olan adama tanesini 300 dolara satmak için beklemektedirler. Ancak gelen giden yoktur..günler geçmiştir gelen giden yoktur.. bizim ada halkı da 20 dolara sattıkları maymunları 200 dolar ödeyerek geri aldıklarıyla kalmışlardır.... ' o muhteşem hisseleri maymuna çevirdiler. '

2 Ekim 2017 Pazartesi

'Yaşasın Ne Kadar da İdeolojik Yaklaşıyoruz Birbirimize'

Musa bir masada oturur ve funda gelir. Musa ayağa kalkar buyur eder ve otururlar..
Musa: beni kırmayıp geldiğiniz için teşekkür ederim funda..
Funda: rica ederim musa bey, fakat sizin hastanede olmanız gerekmiyor muydu?
Musa: son birkaç günümü niye hastanede geçireyim ki böyle seninle olmak varken..
Funda: musa bey rica ederim bana böyle şeyler söylemeyin.
Musa: ama neden funda seni seviyorum. (funda masadan kalkmaya çalışır, musa durdurur)
Musa: nolur gitme..
Musa:benden korkuyorsun değil mi?..korkuyorsun benden.Bir iki ay öncesine kadar herkes beni severdi, Allah biliyor ya bende onları severdim.. en çokta halukla seni.. sonra yavaş yavaş çocuklarım ölmeye başladı, torunlarım, etrafımdaki herkes öldü. Artık ne zaman biri sevgiden bahsetse elim tabancama gidiyor.. benden korkmana gerek yok, biliyorum beni kaba buluyorsun ama benim şiddete meyalim vallahi dertten..(sigarasını çeker) ölmeden önce senden küçücük bir şey rica edebilir miyim, çok küçük bir şey gerçekten..
Funda: tamam.. peki yapacağım.
Musa: teşekkür ederim.. bi kere sadece bir kere 'seni seviyorum' der misin? (funda gözlerini kaçırı, etrafa bakar söylemek istemiyordur).. seni seviyorum de (musa bağırarak) 'seni seviyorum de ulan'.. (funda ağlar)
Funda: 'seni seviyorum'..
Musa: (bağırarak) yalan söylüyorsun... (funda masadan kalkar hızlıca gider..)..

bazen çok korkuyorum..
ama bu; aslanlarımı açıklamama engel
olmuyor
çünkü fena halde yaraşıyor birbirine gece ve
balta
ve anneciğim derdi vardı neyin altına giysen
olur bir siyah pantolonum şimdi gibi ay!
tekhnem dolu müfsidle!
bu da caddelerden derviş dervişe gelmeme
mani değildir..
yolları ay bastı mı lambalara koşuyorum ya,
bundan
bunun için kent nesnesi o bıçakla bakunin'di
deştiğim
ki ben devletin taş kestiğini en baştan bilirdim
isa'yı polise doğru
ittuğum zaman.
ellerini el olarak tutmak istiyor ellerim (G)
de ki bunun kaburgamdaki kiliseyle ilgisi yok
değildir
zaten en az on iki kişiden biri haindir
ama gözlerimi öyle yırtma annem ilkokul
öğretmeniydi benim!

sokaklara çıkıyorum sonra kedilerden
görüyorum
gazinolardan
inanmazsın bir taşra kurmuşlar aynı bize
bakıyor
bir yanım asaf halet söylüyor diğer yanım
fabrika
bir şiiri birkaç kalemle yazmak lazımdır
geliyor bana
bugün yepyeni bir imparatorluk öğreniyorum
ekmeğin ağırlığından da yeni bir imparatorluk
örneğin gül dönüyor bir beygiri tasfiye ediyor
şair
arabca akdeniz diyor ben
aynadan dönüyorum ayna
benden dönmüyor

çok sihirli bir kabri söndürüyorum
bir havari morfin gibi anne söylüyor
ağlıyorum bak bir çocuk bak bir çocuk bak
bak bir çocuk çok kötü bir gömlek kuruyor.
belki de yangın çıksa ve ikna edilmiş olurum
torbamı topluyorum ve annem şarkı dinlemiş
olur
korkuyorum çobanım yok metal nazlı pim
aktif
çözmüyorum çözersem kın fena halde
kalınlaşıyor.
manchesterdan geliyorlar ve liverpooldan
geldiler
birazdan padişah mı öldürecekler dedim
bir milyon kadardılar ah atları vardı
artık seni bir çiçek yerine kopartmak
istiyorum sevgilim
işte sahneden indim ve öpüyorum ağzından
annem meç yaptırmazsa iftara geç gelir haz
ey sıkıntının sevdiğim aritmetiği
söyle bana bana söyle, bir kere daha kabz?

inanmışım kaybetmek esrarıdır esrarın.
çıldırmış bir vaşak gibi kaybediyorum
ipimden kurtulmuşum kaybediyorum
birleşmiyor ellerimiz haykırıyor trapez!
tanklar tank olup geçiyor üstümüzden
helvetius haklı devlet şaşkın piyanist kara
memleket sana rağmen ket vururken yarama
şu çıplak çocuk şu tüyük bürk şairi ben
-ve emir 'kun' diyor, doğruluyorum-
bu ülke'den daha bıçkın tamlama bilmiyorum
ayakkabılarını kapımın önünde görmeyi
istiyorum!
çünkü bu,
seni seviyorum içine nal salmak demektir
ve hareketinin bana durdurduğunu akla uyduruyor
oysa seni sevmem toplumu meşru kılar
ve gitmen beni dile indirger sevgilim

zaten kırılmış bir kızsın şimdi dövülmüş bir av
yanmış ırmaklar öneriyorsun toy bedenine
kavmin yanlış tufanlardan geçip duruyor
gözlerime baka baka ağlayıp aşk diyorsun
bir tekkenin ortasına sirk treni devriliyor
ki hala çocuk övmeye duruyorsam bu
'şehrin en uzak yerinden gelen o'nunla
ve izmit'le ve fargo'yla ve horasan'la
ve hafıs'ın beni eve götürdüğü kınla ilgili bir
matkabı
girdiği çene kemiğiyle birlikte söküp
şu karşı ki düğün salonuna ilave
edemememdendir
yoksa orospular ortaokul öğretmenleri
giremesinler diye
babam ve bilhassa dedem
mahallemize yeterinde toplu polis
gönderilmesi konusunda
gerekli telefonları etmiş durumdalar sevgilim!

ama yine de sırf sen sürdürülebil diye ayın
alnında melekçe
ve şüpheye düşmeden  kelebek besleyebilsin
diye bir padişah açıkça
benim alıp kını
öte yana geçmem gerekir
içinden memleketi çekeyim diye
hem düşünsene
bu bizi nasıl imparatorlaştırır..
yoo, hayır! omuzunu açma. omzun ideoloji
taşır.
ve fakat 'dil'e rağmen bütün bunlar sevgilim
ayaklarına beyaz çoraplar giydirmek
istemediğim anlamına gelmeyebilir

çünkü bak süleyman bu sayfadan henüz
geçmiş gibi kül lekesi
ve apaçık kudüsmüş bir zebrayım ben uzun
menzili şiirlere şikar!..
elbet bir gün batar, kuşlar döner, çarmıh
baştan düzenlenir..
ve bana tertemiz eller verir cezayirli o tüccar
o vakit sana bakıyorum kadar büyük akdeniz
cumhuriyetin tersinden tertib ettiği çarşılar
gibi
sonra uzun süre bir takibedebiliyormuşum
hissi...
siz hiç yahudi bir minibüs şöförü düşlediniz
mi?


      (Onur Ünlü)

30 Eylül 2017 Cumartesi

'Ben Palyaço Olmak İsterdim'

kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde.
kaç kilo çekerdi yalnızlık..
kaç kere ezildim altında..
yaz yağmurlarının.

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları..
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk..
hep ağlamaklı olurduk gülünücek halimize..

kim sevmezdi çiçekleri filan..
'ben sevmezdim'dedim, yalan dedi..

bunu palyaço söyledi..
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım..

herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım..
sırf bu yüzden mi ağladım.
alçaklık gibi bir şey oldu biraz..

biraz birazdım her şeyden..
dün biraz sinirlenmiştim mesela..
yarın bir kadını seveceğim biraz..
biraz biraz kör oldum bu günlerde..

ama rakı kadehlerimi boşaltmayın..
eksilmesin hiçbir şey..
hiçbir şeyden dahi olsa..
kalsın biraz...

umursamıyorum yılgınlığımı filan..
çünkü sessizce yaşanmalı her şey.
bir devrim sessizce olmalı mesela..
ve her sözcüğüne inanmalı palyaçonun..

bir palyaço neden yalan söylesin ki..
ben palyaço olsaydım söylemezdim..
marangoz olsaydım da söylemezdim..
ben insan olsaydım yalan söylemezdim.!

hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını..
kaç kilo çeker ki bir palyaço..
hem neden yüzüme vuruyorsunuz..
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu..

gocunmam ki ben, ben gocunmam..
bir palyaço ne kadar gocunmazsa..
o kadar, o kadar gocunmam işte..

rakı doldurun..eksilmesin.

bitmedi, yazacağım daha..
yazmazsam ağlayacağım çünkü..
alçakça olacak biraz.

hem biz o zaman kimdik ki nerelere giderdik..
her sokakta biraz daha eksilirdik..
geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
'duyamadım'dedim 'tekrar et'.
sessizliğe bürünürdü o an her şey.
sokaklar daha bir puslu..
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu..
ve ben daha bir alçak olurdum..
ağlardım biraz.

hem sen kimsin, çekiştirme diyorum..
hatta kuyruğuma basma diyorum..
acıyor, tırmalarım diyorum..
kahrol, kahrol !
diyorum..

geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda..
korktum birden, kusacak gibi oldum..
'olur öyle' dedi palyaço..
'herkes alçaktır' biraz..
'otur ulan!' dedim, bağırdım ona..
ben bazen bağırırım biraz..

'rakı doldur' dedim eksilmesin..
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
ben bunu sonradan öğrendim..

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim biraz.
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş..
bunu da sonradan öğrendim

örneğin;

geçen gün bir kadınla seviştim..
biraz değil çok seviştim.

ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim..
sevişmekte eksilmekmiş biraz..

kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini
'ben sevmezdim' dedim 'yalan'
dedi..
bunu palyaço söyledi..
palyaço söyledi, ben yazdım..
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz..

bazen diyorum ki palyaço..
sen olmasan ben ne yaparım..
alçakça eksilirim biraz..
her yağmur yağışında yerin dibine girerim..
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki..
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi.

biraz biraz anlıyorum ki
yüzler, eller o terli vücutlar filan..
her şey pilastikmiş biraz..

haydi sirtaki yapalım palyaço,
rakı doldur, yine eksildik biraz..

                    (şairi meçhul şiir)

25 Haziran 2017 Pazar

'Fıtr Bayramı'

Yarattıkları içinde sadece insana Rabbine vuslat/kavuşma 'fıtratını' lütuf ve ihsan eden Allah'a hamdolsun. Resulu Muhammed (s.a.v) ve ehli beyte selam olsun, Rabbim bizleri onların meclisinden mahrum etmesin.

Sevgili birkaç görüş okurları, Hayırlı bayramlarınız olsun inşaAllah. Bu bayram eskiden beri; şeker, ramazan bayramı diye adlandırılır ve öyle tebrik edilir ve kutlanır. Ancak son yıllarda ramazan ayı daha çok iftar sahur aylarıymış gibi yemek üzerinden oluşmuş sadece açlık üzerinden oluşmuş diğer aylardan tek farkı bu olarak yaşanmaya başlanmıştır. Oysaki Allah Hz.Kur'an da oruç ile ilgili ayetleri müslümanlara sunarken bunlardan bahsetmemiştir. Allah Kur'an da buyur ki; Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. (2:183) Bir başka ayet de ise; Size farz kılınan oruç sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan ve yolculukta bulunan ise, diğer günlerde tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona dayanıp kalıcaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. (2:184)
Oruç ile ilgili ayet sayısı 11 iken bunlardan sadece 1 tanesi yeme içme ile alakalıdır. Gel gelelim 'Fıtr' bayramı ismine. Bu aleme doğmakla doğuşla alakalı bir bayramdır bugünle birlikte içinde bulunduğumuz bayram. Bu bayramı şeker yada ramazan isimleriyle ifade etmek yanlıştır.Çünkü Ramazan, oruç ayı olup ve oruç aylık bir ibadettir. Nasıl ki güneş beş vakti ile namaz kayıtlı ise, ömür vakti ile hac kayıtlı ise, yıl vakti ile zekat kayıtlı ise, oruçta Ramazan ayı vakti ile kayıtlı bir ibadettir. Bu sebepten Ramazan ayı bayram ayı değil oruç ayıdır. Velhasıl, 'Fıtr' bayramı hemen oruç ayının arkasından gelen ayın başında olmasından dolayı Ramazan bayramı, ve bayramlarda da tatlı yenmesinden dolayı şeker bayramı denmesi çok yüzeysel ve ucuz bir kavramdır. 'Fıtr' bayramı fıtır sadakasını verdikten sonra kutlanılan bir bayramdır, bu yüzdendir ki fıtır sadakasının muhakkak bayram namazından öncesinden verilmesi gerekir. Manasına gelirsek; Fitre, doğuş yani bu aleme doğup ta hayatta olmak anlamını ifade ettiğinden, fitre hayatta olup yaşayan bir kulun vücudunun sadakasıdır. Bundan dolayı bu yeryüzü alemine doğan bir günlük bebeğe dahil fıtr sadakası verilir. Bu bayramın oruç ibadetini yapan müminlerin oruçlarını açtıkları, böyle bir ibadete kavuşabildikleri için Allah'a şükrettikleri O'nun lütfettiği maddi ve manevi nimetlerle mutlu olduklarını ve bu mutluluğu paylaştıklarının bir ifadesidir. Bu isimleri başta diyanet olmak üzere hala kullanılması düzeltilmemesi de oldukça gariptir..

16 Haziran 2017 Cuma

'Lisans Hayatımın Son Bütü'

Sevgili birkaç görüş okurları.. sizlerden kaldı mı yada eskisi kadar kaldı mı bilemem ama arada yazabilirim böyle be. Kaç mevsim yaksak kaç mektup yaksak da bunlar burada kalacaktır malesef benimde kalıcı olmalıyım diye bir beklentim var ama insanların hayatlarını değiştirmek konusunda belki bir kısmına bir şekilde dokunurum oturup karalar bağlamaktansa. Ah tabi bir gönülde açan bir gül var ki derin derin sevdalara dalarsın acısıyla tatlısıyla toz olursun. 'Pergel' olursun hatta :) Nitekim 16 haziran cuma 2017 lisans hayatım bitiyor. 11 dersli son dönemimde finalden kalan tek bütünlemem bugün 12'de. 5 koca yıl. 22 yıl beklediğin biri. 17 yıl yokluk, ebediyen sonsuzluk. Bitiyor diye bazen ne olacak şimdi diyor bazen insan ülkemde taşı toprağı altın olmaktan çıkalı çok olmuş ama ülkem. Bir şeyler yapmak lazım, her şey hiçbir şey olarak kalmamalı ve öyle bitmemeli de. Ramazanın da son 10 günü 'kadir gecesi' de yaklaşıyor.. 1000 aydan daha hayırlı yani 82 yıl sanırım. Kaçırmamalı yaşamalı her anın hikmetini, Aşk'ı.. Buna rağmen dünyanın yarısı ateş altında, diğer yarısı da cehennem ateşini kutluyor adeta. Bir yandan senin için bu inancın ailen başarın paran her ne ise onun için ağlıyorsun, diğer yandan onlara ters olarak eğleniyorsun. Yani diyeceğim o ki karışık oradan buradan şeylere değinsem de okulum bitti yeni yeni kapılar dünyalar açılacak elbet hayatlarımızda önemli olan damla damla okyanus olmak.

12 Nisan 2017 Çarşamba

' Seçim Öncesi Dikkat Edilmesi Gereken Çok Önemli Konular '

 Merhabalar sevgili okurlar, dostlar, günümüzün yoldaşları.. Malumunuz 4 gün sonra iki seçenekli hatta oyunuza sahip çıkmazsanız üç seçenekli tercihten oluşan bir seçim var. Tabi bazı seçeneklerin neden konulduğu tartışılır. Ancak bugün bazı şeyleri tartışmak yerine, seçim öncesi bilinmesi ve uygulanması hususunda önemli bilgiler paylaşacağım.
 ' Öncelikle oy kullanacağımız okulu 1 gün yani 15 nisan günü görelim, bakalım. Bu husus bize seçim günün de büyük bir kolaylık sağlayacaktır. Seçime son bir kaç gün kala olduğumuz şu günlerde hiç bir seçenek ( evet, hayır, gitmemek) artık bunları düşünmeyin. Bu arada;

- Evet: 'Öyledir' anlamında doğrulama ve tasdik kelimesi; olur, oldu, peki, tamam, ha, he şeklinde de kullanılır.
- Hayır: iyilik, karşılık beklemeden yapılan yardım, yok, öyle değil, olamama anlamlarında olumsuz olarakta kullanılır.
Devamında; seçim öncesi arkadaşlarınızla vakit geçirip, keyifli bir kitap okuyabilirsiniz ( hayvanlardan tanrılara ) yada bir doğa yürüyüşü yaparak kafanızı dağıtabilirsiniz. Ve seçim sabahı güne, ılık bir duşla başlamayı ihmal etmeyin, kahvaltı da oldukça önemli, aşırıya kaçmadan her zamanki kahvaltınızı yapın. Belki devamında ufak bir spor hareketleri de size iyi gelecektir. Oy pusulanızı elinize aldığınız an her şeyi unutmuş hissedebilirsiniz ama kaygılanmayın, derin bir nefes alıp doğru seçim tercihiniz aklınıza gelecektir. Oy pusulanızdaki tüm seçenekleri dikkatlice okuyun, bilmediklerinizi unuttuklarınızı geçin. Unutmayın ki hiçbir şey dünyanın sonu değildir gidin ve giderken kafanızın içinde taşıdığınız beyni alın tartın hissedin ve oyunuzu kullanın' Kurcala.

-Bu seçim sonucunda dünyadaki kapitalizm sonucu insanların doyumsuzluğu sonucu Afrika da, Asya da dünyanın her hangi bir yerinde yine müslümanlar yada gayrimüslimler açlıktan ve yoksulluktan ölmeye devam edecek, yada İslam için savaştığını iddia eden Işid, Taliban, Boko haram gibi binlerce terör örgütü mülümanları yada gayrimüslimleri öldürecek, aynı şekilde politikada İslamı kullanarak ahiretten yer ikram edenler, kendi hayatlarıyla Halifeleri kıyaslayanlar bu dünyanın adaleti satın almış olsa da ve İslamı amaç değil araç olarak görmeye, yaşamaya tüccarlaştırmaya devam ettikçe insan öldürmekten kapitalizmden işid'den bir farkı kalmayacaktır göklerin üzerinde. Dünyadan istedikçe misal hangi filmi izlerseniz izleyin çıkar çıkmaz yenisini bekliyor olacaksınız, tatmin olmuş bir şekilde çıkamayacaksınız oradan. Bu dünyada huzur içinde olamayacaksınız.
Thomas Carlyle, ' iyi niyetli gayretkeşliğin bu adamın ( Muhammed s.a.v. ) etrafına yığmış olduğu yalanlar yalnızca bizim üzerimize ( teslim olmayanların ) bir ardır.


26 Ocak 2017 Perşembe

'Dedi Ki'

Her kulaçta bu deryada haykırabilmek yol da olmak yola çıkmak, ve kaybolmak..

'Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? ' (Zümer 9)

Dedim ki; Çok yalnızım!

Dedi ki; Ben ki sana çok yakınım ! (Bakara 186)

Dedim ki; Sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke bende sana yakın olabilseydim.

Dedi ki; Rabbini sabah akşam yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için Zikret. (Araf 205)

Dedim ki; Allah'm bu da senin yardımını ister.

Dedi ki; Allah'n sizi bağışlamasını istemez misiniz? (Nur 22)

Dedim ki; Beni affetmeni çok isterim.

Dedi ki; Öyleyse Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin. Gerçekten Allah Esirgeyendir, sevendir. (Nur 22)

Dedim ki; Çok günahkarım, bu kadar günahla ben ne yaparım? 

Dedi ki; Allah'n kullarının tevbesini kabul edeceğini, ve Allah'n tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyen olduğunu hala bilmezler mi? (Tevbe 104)

Dedim ki; Allah'm defalarca tevbe edip tevbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.

Dedi ki; Allah aziz ve bilendir. O günahları bağışlayan ve kullarının tevbesini kabul edendir.            (Şura 25)

Dedim ki; Ya Rab bunca günahım var! Hangisinin tevbesini yapayım?

Dedi ki; Allah bütün günahları bağışlayandır ! ( Zümer 53 )

Dedim ki; Yine gelsem, yine beni bağışlar mısın?

Dedi ki; Allah'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur ! (Ali İmran 135)

Ve dedi ki; Şüphesiz ki temizlenenleri ve tevbe edenleri sever Allah ! 

Dedim ki; Ne güzelsin Ya Rab !

Dedim ki; Rabbim benim senden başka kimim var?

Dedi ki; Allah kuluna Kafi değil mi?  ( Zümer 36 )




22 Ocak 2017 Pazar

'D.Trump Sonrası Dünya'

İyi akşamlar sevgili okurlar, baya bir zamandır yazmak istediğim çok durum oldu ülkemizde ve dünya da. Ancak kısmet olamamıştı bir türlü. Bunlardan bazıları; İslam Deklerasyonu, Ekonomik gelişmeler, ABD seçimleri, Gezilerimden edindiğim tecrübeler, Hayatın Anlamı, Başkanlık sistemleri vs. gibi konular. Bunlara ee şimdi seçim oldu kazanıldı binlerce yorum yapmak yerine sadece bir kaç mekanizmadan ele alacağım. Ki ülkemiz için D. Trump söylemleriyle gerçeği göremeyiz bilemeyiz H.Clinton dan daha iyi durumda ki hiç değilse ypg ile birlikte hareket edeceğiz gibi bir söylemde bulunmuyor. Ki bunca anket çalışmaları, ülkemizde ki isim vermeyeceğim bazı araştırma akademik araştırmaları bile anlam veremediğimiz bir şekilde Clinton taraftarlığı yapıyorlardı anca abd seçmenleri artık Trump'ın; bu politikacılar size yalan söylüyorlar bu komediye bir son verilmeli diyerek çıkıştığı üstelik kendi cumhuriyetçi adayları da bunlarla aynı torbaya koyarak bir farklı izlenim bıraktı. Ve şuan olanlar ne ise o olacaktır demiştir kendisi dışında bir seçim kararı çıkması sonucunda. Bunlar bazı etkenlerdi seçmen üzerinde.  Şimdi o yüzden çok yorum yapmak yerine iki durum söz konusu seçmenlerin farklılık istediği birincisi; statüko yani sistem değişikliği, ikincisi büyük krize sebep olan mortgage. Bunları vergiler üzerinden halka ağır sonuçlar doğurarak devam etti ki seçmenler bu iki etkeni net bir çözüm ile kafasında belirledi. Şuan ki duruma gelirsek dünya ve türkiye'nin bazı beklentileri var varsayımları var onlar da Trump'ın söyledikleri. Mesela bunlardan bir tanesi; devletin küçülmesi gerektiği konusudur. Bu düşünce biz dahi her insanı etkileyecektir. Bizim için özellikle son günlerde örtülü bir döviz krizi aşamasında Trump'ın söylediğini iki el üzerinden temenni ediyoruz ki onlarda; dolarımız çok değerli ve diğer ülkeler bunu bildiği için abd'yi çöp mallarla sahte mallarla dolduruyorlar. Ben buna izin vermiyeceğim, bizde mal üretip onlara satmalıyız dedi. Ve gerekirse para birimimizi değersizleştirmeliyiz. Bir diğer taraftan ABD merkez bankası faizleri bilerek arttırmıyor, çünkü Clinton'a yardım etmek istiyorlar, oysa ki faizlerin hemen artması lazım. Ama faizlerin arttırılması demek paranın değerlenmesi demek. Şimdi elimizde iki tane Trump oluyor birincisi, değersizleştirelim diyor diğerinde arttırıp değerli kılalım diyor. Bu durumda bizim faydamıza olan birinci durum yani değerinin artmaması. Çünkü Çin gibi bir arz sunan var ve her yeri ele geçirmiş durumda. Trump; Abd yi kopyalanmış mallarla doldurmayacağım diyerek Çin'e karşı durumunu açık ve net koymuştur. Bu durum doların değersizleşmesi diğer para birimlerinin Tl gibi biraz daha dengeye gelebileceği beklentisini sunabilir. Ayrıca genişlemeceli bir ekonomik politika güdeceğini söylüyor ve bunun için 500 milyar dolar yatırımın olacağını belirtti. Bu durum bütçe açığına sebep olacaktır. Büyüme olacak oradan gelen parayla açık kapanacak. Vergiler düşecek beklentiler çift vergiler sorunlar serbest piyasa ekonomisi demek kaos demek arkadaşlar. Ama mart ve nisan daki fed kararlarını bekleyeceğiz ve göreceğiz önemli olan bu. Faiz arttırmaya gidecektir ki gidecek bunun sonuçlarını göreceğiz daha biraz sıkıntı demek ama uzun vade de Trump ile bunlar düzelecektir. Ki ekonomi politikalarını ifade ettiği gibi yaparsa. Ayrıca siyasi olaylardan ötürü Trump, Clinton'a göre daha iyimser durumdadır. Fed'in faize 0 a indirme durumunu bir ümid olarak bekliyoruz bu durumda Çin'in ne kadar arz edeceğine bakıyor ve bu durumda bize küresel dünyayı tekrar çürümüş tepside sunuyor.

21 Ocak 2017 Cumartesi

' Bütün Şiirler Sana '

Sevgilim, ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim.
Elimde uçuk mavi bir kalem, cebimde iki paket sigara.
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz.
  Ağlarım aklıma geldikçe gülüşlerimiz..
Çiçekler, çiçekler su verdim bu sabah çiçeklere
Ah o gülün yüzü gülmüyor sensiz.
Gür ve coşkun bir gün ışığı dadanmış pencereye,
Masada tabaklar neşesiz,
Mutfak dersen derbeder ve pis
Halılar tozlu
Mavi gece lambası hevessiz.
Kapı diyor ki açın beni, kapayın beni.
Küçük oda karanlık ve ıssız
Her şey seni bekliyor ve her şey gelmeni
İçeri girmeni
Senin elinin değmesini
Gözünün dokunmasını
Ve her şey tekrarlıyor
Seni nice sevdiğimi.

        Yazmış hissetmiş, yaşamış Cemal Süreya. Yoksa nasıl dokunacak bu kadar, yaşatacak kendini zor. Bir başkası da

Ben
senden önce ölmek isterim
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni
görebilesin..
Fedakarlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek
için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin
Ve orda beraber yaşarız.
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
Yahut vefasız bir torun
bizi oradan atana kadar
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana
düşecek.
Toprağa beraber dalacağız
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak:
biri sen, biri de ben.

        bunları okurken, dinlerken yaşamak hissetmek ve ah çekmek gibisi yokmuş.

Ara vermiş olduğum bir kaç aydan sonra artık her gün olmasa da yine bir şeyler karalamaya başlayacağım..