Hürriyet

29 Şubat 2016 Pazartesi

28 Şubat

İyi geceler arkadaşlar.. bugün 29 şubat ve malum 28 şubat ile ilgili ilk ve son kez yazı yazmak istedim. Bugün yazayım dedim çünkü 27 şubat akşamından beri televizyon kanallarında gazetelerde sürekli bu darbe konuşuldu. Diyorlardı ki bu darbe 1000 yıl sürecek lakin beklenildiği gibi olmadı bir kaç yıl içinde bitti gitti. Ancak mağdur olanlar, zulme uğrayanlar için tabi ki de bitmez bitemez. Ama malum olan dert şu bu darbeyi yapanların amacı bunun 1000 yıl sürmesini sağlamaktı, zulme uğrayanların acısı bir yana televizyonlardaki ve gazetelerdeki okumuş cahiller sayesinde bu darbeyi yapanların istekleri gerçekleşmiş olacak. Çünkü sürekli konuşulacak her 28 şubat ta.. ya kardeşim biz biliyoruz neyin ne olduğunu sen konuşma acısını yaşayanlar yaşasın. Her yıl konuş sonra de ki bu ülke nasıl gelişecek, nasıl böyle olacak, nasıl okuma eğitim oranı artacak. Ya sen okumuşsun da ne olmuş, okumamış kardeşimden daha cahil ve zavallısın. Biz toplum olarak harbi garibiz ya dünya bilimsel olarak 1400 yıldır var ve Türkler 1000 yıldır dünya da bu coğrafya da. Biz böyle bir milletken bunlar konuşulacak iken neler ile uğraşılıyor garip..

28 Şubat 2016 Pazar

Ateistlere Cevaplar

Arkadaşlar iyi haftasonları diliyorum herkese.. bugün ki konumuz başlıkta gördüğünüz gibidir. Bir şey bildiğimizden değil bu cevaplar lakin araştırmalar, videolar sonucunda edindiğim bilgilerle bunları yazmak istedim. Bilindiği üzere dünya da hala Allah'a inanmayanlar var bunlar ateist olarak bilinirler. Bu kişilerin başlıca 5 iddiaları bulunuyor yada bazı inananlar da bu soruları belki diye düşünenler olduğunu varsayıyorum ki olabilir tabi ki de. Ben şimdi bu soruları yazacağım tek tek ve Hamza Tzortzis'in cevaplarını aksedeceğim.
Soru 1 : Eğer her şeyi Allah yarattıysa Allah'ı kim yarattı ?
Bu sorunun iki basit cevabı var onlar da şöyle ki; tanrı kelimesinin anlamı asla yaratılamayan varlıktır. Başka bir deyişli onu hiç kimse yaratmamıştır. Başlangıcı yoktur ,eğer O nu hiç kimse yaratmadıysa başlangıcı yoksa o zaman o hep vardı. Bu yüzden Allah'ı kim yarattı diye soramazsın. Çünkü o hep vardı. Yani bir şey hep varolduysa o zaman 'Nasıl Yaratıldı' sorusu sorulmaz. Çünkü zaten hep vardı. Diğer cevap ise; Kainatın yoktan var olduğunu herkes kabul eder, bu yüzden bir nedeni yada bir yaratıcısı olması gerekir. Şimdi soru şöyle olmalı ki, o yaratıcıyı yaratan bir şey mi var? Eğer devam edersek bu soruya ' o zaman kainatı yaratan, yaratanın, yaratanını, yaratan kimdir sorusu gelir. Yani bu soru sonsuza kadar gider. Bu yüzden yaratılamayan, yaratılmayan bir şey olması gerekir.  O halde yaratılmamış bir yaratıcı var demektir.
Soru 2: Eğer Allah var ise dünya da neden bu kadar kötülük var?
Kötülük problemi bir problem değildir. Dünya da kötülük ve çok fazla ezanın bulunması Allah'ın olmadığı anlamına gelmez. Neden? Çünkü Allah El-Hakim'dir. İslam da dinin de Allah diyor ki; Ben Hakim'im yani her işi yerli yerinde yapan, hikmetli olan. Yani bu kadar çok cefaya birinin nasıl izin verebileceğini açıklayamadığımız, ya da kötü olduğunu düşündüğümüz şeylerin ardında bir Hikmet vardır. Ama Allah'ın elinde bir fotoğraf var ve bizim elimizde ise onun pikseli. Bizdeki bilgi parça halinde, Allah ise bilginin tümüne sahip. Yani eğer bir şeyin ardında bir hikmet varsa bu demektir ki bir sebebi var. 'Ama ben küçücük bir bebeğin kanserden ölmesinin ardında bir hikmet göremiyorum' diye düşünebilirsin. Bu bilgisizlerden gelen gayet makul bir cevap. Senin göremiyor olman bir hikmetin olmadığı anlamına gelmiyor. Bir örnek ile devam edeyim, ateistlerin buna karşı çıkması yeni yürümeye başlayan bebeğin tipik zihniyetidir. Yeni yürümeye başlayan bebek masaya doğru koşar ve bardağın içindeki o mükemmel sıvıdan içmek ister ve babası hayır der, bebek de der ki sen kötü babasın, ancak bu bebek bilmez ki bardağın içinde alkol vardır ve ona zararlıdır. Yani bu durumda bebek anne babasının bilgeliğine erişemez. Aynı zaman da şunu anlamamız gerekir ki İslam dininde Allah bize bu kötülüklerin önceden neden izinli olduğunun sebeplerini veriyor. Örneğin Mülk suresinde ölümü ve hayatı bizi imtihan etmek için yarattığını söylüyor, bu musibetleri kim gerçekten iyi amellerle karşılıyor görmek için aynı zamanda şunu da anlamamız gerekir ki; Hayat sadece bir imtihan değildir aynı zamanda imtihanı geçmemiz içindir. Çünkü Allah bir kula kaldıramayacağından fazlasını yüklemediğini söylüyor ( Bakara:286). Böylece bizi güçlendiriyor. Ve ilginç olan şu ki bu imtihanı geçtikten sonra cennete gittiğmizde seksen yıl boyunca sıkıntı çekmiş olsak bile cennetin küçük bir bölümünü gördüğümüzde Rasulullah Aleyhisselamın dediğine göre, evet bize sorulacak eza (eziyet) gördünüz mü? diyeceğiz ki Allah'a yemin olsun ki hiç eza görmedik.
Soru 3: Ben bilime inanırım neden Allah'a inanayım?
Arkadaşlar böylelikle iki cevabı vermiş olduk diğer 3 cevabı da güzel bir şekilde hazırlanıp yazacağım..okuduğunuz için teşekkürler. :)

27 Şubat 2016 Cumartesi

Gurur; Kusur mu, Erdemlik mi?

Arkadaşlar iyi akşamlar diliyorum.. bugün aslında daha erken saatlerde daha farklı bir konuyla ilgili yazacaktım lakin değerli manyak :)  biriyle konuşmamız ötürü bu konuya değindik. O da şöyle oldu, yarın film izleyelim dedik ve ne izleyelim falan derken kendisi Pride and Prejudice izledin mi dedi ben 19 kere izledim falan dedi bende izlemedim dedin o an biraz şok falan nasıl olur derken izleme kararı aldık. Sonrasında filmdeki en sevdiği repliğin 'Sizce gurur bir kusur mudur, yoksa erdem mi?' demesinden sonra bende sordum kendisine sence nedir diye.. onun üzerine yazmaya karar verdim ve şöyle devam etti konuşmamız. İlk önce her ikimiz de hem fikirdik kusur olduğu kanısında. Gururun arkasında bir zeka kıvılcımı yok ise kibre dönüşür bu da haliyle çekilmez hal alır diye düşündük..lakin ince bir çizgiden bahsettik devamında o da; aslında erdem de olabilir dedik. İnsan kendi doğrularından vazgeçmeyebilir kendinden ödün vermeyebilir ve sonrasında iyi veya kötü şeyler de olabilir mesela gurur sonrası cinayetler kadın cinayetleri örneğin bu erdemlik değil apatallıktır. Gurur aslında erdemli kişilerde olur..çünkü ne olduğunu biliyorlardır boş şeyler için gurur yapmaz o mükemmel kişiler. İnsanları var eden erdemleridir zaten gururları değil dedi o kişi. Mesela erdemliğin bir diğer ismi faziletli olma; bu ise insanı doğru yolda tutar, güzel huy, doğru davranış gibi. Ama kendileri devamında dedi ki; en önemli bireysel değerimiz gururdur. Gururun olmadığı tek ve en kutsal şey ise Aşk'tır. Buradan kendisine bu yorumları için teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.. :)

26 Şubat 2016 Cuma

Ölüme Dair - 1

Arkadaşlar iyi akşamlar, hayatın en önemli mevzusu olan ölüm hususunda da birkaç fikir demek lazım dedim bugün ek olarak. Devamı gelecektir..


Bizim ölümümüz bir kuş kafesinin kırılmasına benzer, kafes kırılır kuş hürriyetine kavuşur.
Bu ölüm bizim kurtuluşumuzdur, adına dünya denen zindanın yıkılmasıdır.
Biz aşk kabesinin yolcularıyız, zulme uğradık, zulmedenler unutulacak, bizler baki kalacağız.

Aşık Maşuki

Yarbay Hasan Bey

Arkadaşlar, günaydın..hayırlı cumalar diliyorum herkese. Bu hikaye gerçektir ve bazı noktalarında da rivayetler vardır ancak Çanakkale de birçok şeyin olabileceğini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bu hikaye tüm şehitlerimize yazıyorum..

Çanakkale'de kara savaşlarının başladığı ilk günler, 26.alayın taburları, kendilerinden 10 misli kalabalık düşmanla kahramanca savaşıyorlardı. Fransızlar 27 Nisan da Morto koyu civarından taarruza geçmişlerdi..buradaki birliklerimize takviye gerekiyordu.. Gelibolu nun kuzeyindeki 5. ve 7. tümenlerin bu bölgeye kaydırılması emri verildi. 5.tümene bağlı olan 17. piyade alayı deniz yoluyla Kilya'ya geldi. 9.tümenin emrine verilen bu birlik yaya olarak Eceabat ve Kilitbahir'e geçecek ve Havuzlar mevkiinde konaklayacaktı. 17.alay komutanı Yarbay Hasan Bey, askerleriyle birlikte ilerliyord.. ve bu vaziyette Kilitbahirin oradaki meydan çeşmesine geldiler. Tam o anda Yarbay, üzeri yara bere içinde bir köpek verdi..köpek su için kıvranıp duruyordu ancak yardım eden de yoktu. Yarbay Hasan, atından indi köpeğe su içirdi yaralarını sardı ve adını Canberk koyup yanına aldı.. daha sonra yola devam ettiler. Askerler yarbaya neden köpeği yanınıza aldınız diye sorunca yarbay hasan: Yüce Allah'ın kıyamette bu köpeğe neden merhamet etmedin, demesinden korkuyorum.. diye cevapladı.. Tarih 11 temmuz olmuştu ve siper savaşları yeniden başlamıştı. Ve fransız ordusu püskürtülmüştü.. iki tarafta da çok zayiatlar olmuştu. Askerler o sıra alanı gezerken bizden yaralı veya ölü olan şehitlerimizi topluyorken yarbay hasan da onlarla birlikte idi. O sırada Yarbay Hasan bir fransız askerinin yaralı olduğunu gördü ve yardım etmek için eğildi..eğilir eğilmez o fransız askeri yarbay hasanın göğsüne sakladığı hançeri sapladı ve yarbay hasan yere yığıldı. Herşey aniden olup bitmişti ve aşırı derece kan akıyordu.. askerler yarbay'ın yanına geldi komutanım diye..yardım etmek istiyorlardı gidelim sıhıye revir diye bağırıyorlardı ancak yarbay hasan onları dinlemiyordu.. bir süre daha geçti yarbay askerlerine emir verdi, beni derhal ayağa kaldırın ve silahımı verin..askerler komutanım nasıl dinlenin falan derken yarbay yineledi ve kaldırdılar.. Yarbay Hasan boynunu eğip ileriye doğru baktı ve hazır olda bekler gibi ellerini de bağladı ve dedi ki Niye zahmet buyurdunuz Ya ResulAllah.. ve o anda gözlerini kapadı.. Arkadaşlar bu hikaye Yarbaya yardım eden o askerlerden birinin kaleme almasıyla olmuştur yani gerçektir..derler ki Peygamberimiz yarbay hasanın cenazesi için ordaydı.. Hayırlı cumalar.

25 Şubat 2016 Perşembe

Hz. Musa ve Yol

Hz. Musa bir gün ellerini göğe açıp Rabbim bana bir yoldaş ver dedi. Akşam olunca yemeğini yiyecekken bir de bakti ki evde bir damla su yok, testilerin kendileri bile susamış. Nasıl varırım şimdi Ben çeşmeye diye sızlanırdı. O sırada kapı vuruldu. Açti bir derviş geldi ve 1 akçe istedi. Hz. Musa ise onun eline testileri verip git çeşme den su doldur getir dedi. Dervis de testileri doldurup getirdi çeşmeden. Ona 1 akçe verip gönderdi hz. Musa. Sonra tekrar ellerini göğe açıp Rabbim bana bir yoldaş ver dedi. Ve tam o anda hızır yanına oturu verdi ve seninle nasıl yoldaş olucaz Ey Musa. Geldik gördük ki sen bir iş gördürmeden yolda kalan aciz bir dervişe bile tek bir akçe vermezsin. Kendine bir yoldaş arar isen artik sen benim arzularıma uyacaksın der. O vakit ne gelirse başa yoldaş dan değil yoldandır.

24 Şubat 2016 Çarşamba

Cemre'nin Düşme Anı

Size hayalimdeki Cemre nin düşme anını anlatacağım. Sen istersen bu cemreye yağmur de, istersen kar, istersen güneş ışıgi, istersen sonbahar da ağacından düşen yaprak, istersen bulut, istersen oksijen, istersen gözyaşi, istersen tebessüm... Benim hayalimdeki cemreye Ben dahil sizde kimse de göremez. O gökyüzünden çikar gelir, ince bir rüzgar esintisi ile hava da yavaş yavaş kendini bırakır,  bir o tarafa bir bu tarafa uçarak ama düşme halinde gelir gökyüzünden bizlere. Bunlardan bir tane yok ha onu söyleyeyim,  milyonlarca hatta milyarlarca var. Gözlerimi kapatip yukarıya baktığımda sanki tenime değecekler gibi hissediyorum. Ama çok uzaklar, fakat bazilarina ise nefes kadar yakinlar. Nasıl bir his der isen teninize bir su damlaciginin yazın en kurutucu sıcağında düştüğünü düşünün. Saniyorum ki öyle bir his bu. Bu Cemre öyle bir sey ki bir kişi düşünün hayata gözlerini yumdugu anda o kisinin üzerinde olur ve tenine değer ve o cemreyi o ailede ki herkes görür ama onlar hissedemez. Ve daha da kötüsü bu Cemre öyle bir şey ki bir kişinin kalbi kırıldığında,  gönlü yaralandiginda gelir tam gönlünün üzerine değer dokunur ve orada yara yapar kim gelirse gelsin o yara orda kalir ama kabuk bağlar. Sen bu cemreye ne dersen de benim hayalimdeki böyle bir şey belki de bir melek.

Gecenin Şiiri

Dudağında yangın varmış dediler
Ta ezelden yayan  koşarak geldim
Alev yanaklara sarmış dediler
Sevda seli oldum taşarak geldim
Kapılmışım aşk oduna bir kere
Katlanırım her bir cefaya, cevre
Uğraya uğraya devirden devre
Bütün kainatı aşarak geldim
Yapmak, yıkmak  senin bu gamlı ömrü
Ben gönlümü sana verdim götürü
Sana meftun oldugum ötürü
Sarhoş oldum Neyzen,  coşarak geldim..

Neyzen Teyfik



22 Şubat 2016 Pazartesi

Cansel...

Arkadaş.. insanlar ne garip ya anlam veremiyorum, veremiyoruz.. Senin annen, kız kardeşin, teyzen, halan eşin dostun yok mu be kardeş.. kardeş bile nasıl dedim yazdım bilmiyorum. Bu durumun okulla, gelişmişlikle, hiçbir şeyle alakası yok. Bir önce ki minübüsçü bu öğretmen. Sen nasıl öğretmensin ya bu nasıl bir düzen. Bunun dinle de alakası yok. Kalp ile alakası var..bunlar nasıl hemcinslerim bunları hemcinslerimiz ise bu topraklardan çıkan Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Edip Cansever.. bunlar kim o zaman? O Nazım ki bir şiirinde Kadınlar dan bahseder;

Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda
hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız.

    Bunları yapanlara tek çözüm ağır ceza Hadım Ey Hükümet!


21 Şubat 2016 Pazar

...bekleyen veya taşıyan erkek

Arkadaşlar iyi akşamlar..bugün aslında başka bir meseleden bahsedecektim lakin 2 olaya tanıklık ettim ve dedim ki şunları bi anlatayım. İlk önce aklımda başka bir şey vardı, ama daha sonra bir şey gördüm dedim bunu bugün yazayım kısmet olursa onu da başka bir gün yazarım. Başlıktan da anlaşılacağı üzere hemcimslerimi ilgilendiren bir durum ama siz bayanlar, kadınlar, prensesler, kraliçeler, pelinsular hepiniz de okuyun bunu yaptırmayın bu garip erkeklere. Ey benim erkek kardeşlerim, dostlarım, yoldaşlarım, romalılar şunları yapmayın diycem ama belki zamanında ne yazık ki bende yaptım ama artık yapmıyorum. Konumuza geleyim ben, bugün metroda max 16 17 yaşında genç bir çiftimiz bindi metroya eve dönüyordum öyle denk geldi. Bir baktım benim erkek kardeşim kız kardeşimin çantasını taşıyor, sırtında da kendi çantası.. dedim kızın elinde falan bir şey vardır bir şey olmuştur bir kaç dakikalık delikanlı kardeşim taşıyordur..ama nerde kız telefonuyla oynuyor çocuğun sırtında kendi çantası kucağında ise kız arkadaşının çantası taşıyor garibim yoldaşım. Ah dedim içimden kendi kendime daha küçükken ele geçiriyorlar biz garip erkekleri..neyse indiler ama hala benim boynu bükük kardeşim taşıyordu çantayı. Buradan hem bunları yapan hemde tuvalet önlerinde, gratis önlerinde watsons önlerinde, metro köşelerinde, otobüs duraklarında, cafelerde bekleyen (bunları her türlü çoğaltabiliriz) kardeşlerime sesleniyorum.. Kendinize gelin, boyun eğmeyin.. desem de bir şey değişmez günü gelir bende yaparım garip insan o an ne yaptığını anlamıyor. büyü yada başka bir şey sanırım.. neyse bunlardan bahsetmek istedim. İyi akşamlar :)

20 Şubat 2016 Cumartesi

Ahmet DAVUTOĞLU

Arkadaşlar, iyi haftasonları diliyorum herkese. Yazılarımın her gün bir önceki günden daha fazla okunması beni ziyadesiyle memnun ediyor ve sizlere minettar bırakıyor teşekkür ediyorum :)
Bugün daha önce den başladığım siyasi liderler sırasında artık başbakanımız Ahmet Davutoğlu var..
Kendisi benim fikrime göre siyasi liderliğinin dışında çok donanımlı biri, 90 larda yazdığı kitaplar da şuan ki ortadoğuyu önceden neredeyse analiz etmiş ve yorumlamıştır.
Ahmet Davutoğlu 26 şubat 1959 da Konya' da doğdu. Okul zamanında İstanbul erkek lisesini bitirdi ve 1983 de boğaziçi üniversitesi ekonomi ve siyaset bilimi ve uluslaarası ilişkiler bölümlerinde çift anadal yaptı ki bu her babayiğidin hakkı değildir sanırım. Aynı üniversitenin kamu yönetimi bölümünde yüksek lisans yaptı. Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümünde de doktora yaptı. 1990 yılında Malezya uluslararası islam üniversitesinde yardımcı doçentlik yaptı. 1993 doçent oldu ve 93 95 yıllarında marmara üniversitesinde görev yaptı. Davutoğlu parlamento üyesi olmamasına rağmen 2009 yılında dışişleri bakanı olarak atandı. 2011 yılındaki seçimlerde konya milletvekili olarak meclise girdi ve dış işleri bakanı olarak göreve devam etti. Ve şuan da iyidir kötüdür herkesin kendi görüşü yorumu eleştrisi lakin Türkiye Cumhuriyetinin başbakanıdır.

19 Şubat 2016 Cuma

'Yunus Emre'

Yunus durur benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni.

Yunus Emre çok değerli bir halk ozanı. Çok değerli bir eren, derviş, aşık. Aşkı bir de ondan görmek gerek.. lakin kendisinin gariptir ki osmanlı zamanın eserlerinin okutulması da okunması da yasaklanmıştır. Özellikle Kanuni dönemimde Kadı Ebu Suud efendi tarafından şu dörtlüğü üzerine yasaklanmıştır:

Cennet cennet dedikleri,
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni.
Bu dörtlük üzerine bir konu da yasaklanmıştır.. oysaki Yunus Emre Selçuklunun son dönemlerinde anadoluyu diyar diyar dolaşarak kurtuluşun dirilişin ancak ve ancak osmanoğullarında olduğunu anlatmış ve bunun için gayret göstermiştir. Neyse bunlar yasaklanmış olsa da herkes de yeri farklıdır Yunus Emrenin. Bir buğday tanesi üzerine aşkı arayan bir eren o. Buğday ister Hacı Bektaşi Veli den ve bunun üzerine Bektaş biz sana buğday yerine nefes vermek istersek ister misin..Bunun üzerine Yunus bana buğday gerek efendim nefes yenmez ki der birkaç defa daha sorar ve aynı cevabı alır yunus ve sonunda buğdayı alır.. Ama bektaş bilir onu ve der ki ancak aşığın halini aşık bilir der ve yunus yola çıkar. O sıra yolda iken kalbine kor ateşi düşer.. geri gider ve artık derler ki senin nefesin bizde değil sen var git Taptuk Emrenin yanına. Taptuk emrenin yanında dervişlik eder artık yunus..bir gün olur ateş için odun toplar yunus ve hepsi dosdoğrudur düzdür. Taptuk gelir sorar ey yunus bu odunların hepsi nasıl böyle düz diye.. Yunus da der ki sizin dergahınıza odunun bile eğrisi yakışmaz sultanım.. İşte böyledir yunus.. Bir gün ayrılmak zorunda kalır yola koyulur o sırada bir kaç yolcu ile karşılaşır ve onlarla devam eder yola ve her akşam o kişiler mağaraya ellerinde yemeklerle gelir dışarıdan yunus şaşırır ama sormaz yer..bir gün gelir o dervişler der ki yunus can sıra sende bu akşam yemeği sen getir. Yunus sorar ama ben nasıl nereden getireyim diye.. dervişler de sen çık hele biz isteriz Allah'tan o da bir vesile ile sana verir.. Yunus çıkar ve kendi kendine der ki Ey Allah'ım beni arkadaşlarıma mahçup etme onlar kim için ne istiyorlar ise onun yüzü suyu hürmetine ver Ya Rabbim diye. Akşam olur yunus daha fazla yemek ile mağaraya gelir.. ve dervişler sorar bunlar bu kadar nasıl getirdin diye..yunus cevap verir siz kim için istediyseniz bende onun yüzü suyu hürmetine dua ettim istedim der ve sorar sahi siz kimin için istediniz? Dervişler de cevaplar tanımayız bilmeyiz ama taptuk dergahında bir Türkmen derviş yunus varmış biz onu çok severiz ve onun adına istedik yemekleri..bunu duyan yunus ağlayarak çıkar koşar sultanının yanına ben yaptım da çıktım sizin yanınızdan. dergaha gelir ve erenlere sorar sultanım beni affeder mi diye? erenler de cevaplar yunus sen yat sultanın kapısının eşiğine sabah ezanında sultanımız çıktığında takılır ve sorarsa ise bu kim diye bizde yunus deriz bizim yunus mu derse affetmiş demektir. Bunun üzerine yunus yatar Yar'in eşiğine bekler kışın soğuğunda kapı da Taptuk takılır ve sorar bu kim diye yunus derler ve Taptuk der ki bizim yunus mu :) yunus ağlar ellerine sarılır.. işte bu hal tıpkı Hallac halidir..

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa erinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni..

18 Şubat 2016 Perşembe

'Hikayeci Çocuk'

İyi akşamlar arkadaşlar, sevgili okurlar.. bugün sabah 8 den öğlen 3'e kadar dersim vardı. Sabah 6.30 da kalktım ve çıktım yola 8 de okuldaydım lakin hocamız 1 saat geç geldi ve o 1 saatte sınıfta ilginç şeyler oldu ama o olayları başka bir yazıda anlatıcam. Neyse bir diğer derse girdim haliyle uykusuzum. 1 saat falan dayandım ama daha sonra bir ara dalmışım. Ders maliyet muhasebesi ve hocamız da ilber ortaylının kadın hali efsane bir hoca. Bir ara daldım.. dışarıda kuşlar vardı tam süleymaniye'nin tepesin de. Kuşların gerçekten farklı bir hali vardı.. sanki gökyüzünde bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar yada bana öyle geliyordu ama farklıydı. Tam o ara gözlerimi kapadım ve birden kendimi iktisat kütüphanesinin Süleymaniye ye bakan tarafında buldum.. yine o kuşlar vardı birbirlerine paralel bir simetrik biçimde uçuyorlardı.. sonsuzluk işareti yapıyorlar gibi geliyordu. Tam o an bir siyah kalem alasım geldi ve başımı çevirdim, kalemi aldım tekrar kuşların yönüne bakacakken kendimi kuşların arasında buldum. Noluyor derken, hayaldir dedim en sonunda ama güzel bir hayaldi kuşların tam ortasındayım ve onlar sonsuz işareti yapıyor.. elimdeki kalemle gökyüzüne onların yaptığı şekilleri çiziyordum..birden bir kuş gözümle kulağımın ortasında bir yere geldi cik cik ötüyor.. bir diğer kuş da koluma dokunuyor, kaşıyor gibiydi sanki.. sonra birden bir kuş daha geldi sırtıma dokunuyor. Bi garip hal oldum o an. Sonra koluma dokunan kuş ısırdı ve bağırarak uyandım.. bi baktım kütüphanedeyim.. bir de sırtımda ki kuş ısırdı gözlerimi açtım bir baktım sınıftayım hoca karşımda git bir yüzünü yıka çık dışarı der gibi bakıyor ama anlamıyorum. O kuşlar meğer hocaymış. Neyse bitti o güzel özgürlük tadında hayal ve o anda aklıma değerli birinin bana hikayeci çocuk demesi geldi ve o an bende anladım ki o bir kaç dakika içinde onca şey hayal edebiliyorsam demek ki ben hikayeci çocuğum.. Bu çocuğun yazılarına değer verip okuduğunuz için saygılarımı sunarım.. :)

17 Şubat 2016 Çarşamba

İstanbul Üniversitesi

Bu yazımı şuan istanbul üniversitesinde bayazid kampüsünden yemekhanemizden yazıyorum. Bir yanda boğaz, bir yanda topkapi sarayı,  bir yanda galata köprüsü, bir yanda galatanın kendisi, bir yanda tarih kokan sokaklar,bir yanda hala inşaatı devam eden duvar. Şu duvarı bitirin abi artık. Neyse bu üniversite dünyanın en iyi 500 üniversitesinden biri. Hatta bulunduğu konum, geçmişinde yaşadığı olaylar, verdiği mezunlar ile de bu rakamın daha da üst sıralarında diyebiliriz. Birakin odtü yü marmarayı ya onlar ne ki. Ama boğaziçine laf söylemek olmaz haddimiz değil. Ayrica verdiği bilgilerle de bence iyi ve yeterli bir üniversite bu bilgileri almak isteyenlere tabi. Mesela benim 17 dersim var bu dönem de olsun du bekleyip burda yaşayıp görücez. Bir çok firma içinde istanbul üniversitesi iktisat fakültesi ayrı bir yerdir tabi hukuk ve tıp da da öyle. Yani bu yazımı okuyan üniversiteden arkadaşlarım, sınavlarımız,  derslerimiz zor olsa da bi ayrı burasi rahat olun. :)

16 Şubat 2016 Salı

Göz

Bir göz nasıl tarif edilir? Yüzlerce binlerce insanla temas kuruyorsun en etkilendiğiniz kim dir mesela? Isim de söylemeyin ama meziyetini söyleyin desem kim kim için ne diyebilir. En etkilendiğim göz mesela cevap olarak ismini vermeden nasil tarif edilir? Sonra derim ki Ben bi abimizden alinti yaparak insan nedir ki göz den başka, göz ruhun pencerisi. Bi insanin gözlerini görmeden onun ne dediğini anlayamazsınız. Ilk bakişta karşıyı etkileyen en önemli unsurdur aslinda. Sonra devam ediyor göz iki türlü insani çarpar,  ilki güzelliği ile çarpar öyle bir yeşil gözdür ki alir götürür sizi uzaklara fakat en güzel göz bile kendi sahibinin ruhun dan bakar. Kime aitse o göz o ruh sahibinden bakar size. Eğer mecnun değilseniz evlenene kadar ki bakıştır,  ama diger bakış toprağı unutturmayan bakıştır ve çarpılmaya değecek göz bu der..

15 Şubat 2016 Pazartesi

Şiir Akşamı

Iyi aksamlar sevgili arkadaşlarım,  bugün bir şiir paylaşmak geldi içimden onu yazayim sizler de okuyun :)

O gece Ben olmayacağım
Utancimdan bakamadığım aynalarda
Güldüğünüzü görecek
Anlayacaksınız
Her gece birinin olmadığı gecedir.
Gecelerinizi karıştıracak gitgide.
Olmayanlarinizin çoğalması
Benim olmadığımızı duyduğunuz gece
Korkacaksiniz.
Şimdiden düşünüyorum son kalanimizi
Son gidenimizin bu gecesinde
Ama bir gece olacak ortalarda bir gece
Içinde sizde olmayacaksiniz
Ayrica.

Özdemir Asaf

14 Şubat 2016 Pazar

Sevgililer Günü

Sevgililer Günü her yılın 14 şubatında kutlanılan özel bir gündür. Kökeni romanın katolik kilisesine dayanan bu gün Valantine diye bir din adamının adına atsedilmiştir. Tahminlere göre 14 şubat ta 1 milyar kart gönderilmektedir... Şimdi arkadaşlar bu gün bazıları için özel bir gün olabilir kabul da edilebilir ama biz Türk milleti bu numaraya gelmeyelim, düşmeyelim. Özellikle kız arkadaşlara sesleniyorum, biz erkekleri böyle durumlara düşürmeyin. Bildiğiniz kapitalist sisteme köpeklik etmiş oluyorsunuz, yani hediyeler falan her gün yapilabilir bisey ama bugün yapmayın da şunlar kazanmasın arkadaş...

13 Şubat 2016 Cumartesi

Tembellik

Önemlidir tembellik etmeyi bilmek lazım. İşin özü tempodur. Yaptığından tamamen uzaklaşıp doğru zamanda mola almazsan her şeyi kaybedersin. İster aktör ol, ister ev kadını farketmez. Doruk noktalarının arasında hiç birşey yapmadığın boşluklar olmalı..Yatağa uzanıp tavanı seyret. Bu çok, çok önemlidir. Hiçbir şey yapmamak çok önemli. Ve bu çağdaş toplumda kaç kişi yapıyor bunu? Çok az, Bu yüzden herkes kaçık, saldırgan öfke ve nefret dolu. Eskiden evlenmeden önce bütün perdeleri çekip yatağa girer 3,4 gün yataktan çıkmazdım. Sıçmak için kalkar, konserve kutularından fasulyeleri yer tekrar yatağa girerdim. Üç-dört gün yatakta kalırdım öyle. Sonra kalkar giyinir dışarı çıkardım. Pırıl pırıl bir güneş olurdu ve harikulade sesler olurdu dışarda. Güçlü hissederdim kendimi, şarj edilmiş akü gibi. Sonra kaldırımda gördüğüm ilk insan yüzü. Şarjımın yarısını kaybederdim o anda. Kapitalizmle dolu boş, aptal ve duygusuz bir yüz öğütülmüş ve içimden ahhh yarısını götürdü derdim. Yine değerdi ama öteki yarısı hala benimle. Evet tembellik.. öyle derin düşüncelere falan dalmana gerek yok. Salyangoz gibi.. Harikuladedir.

Charles Bukowski

12 Şubat 2016 Cuma

Fakirler neden iphone kullanır

Okurlarım, sevgili dostlar güzel cumalar ve şimdiden iyi haftasonları diliyorum. Bu yazımla beni yargılamayın bir sınıf ayrımı yaptığım yok sadece eleştri olarak görün. Ama her şey herkesin hakkı teknoloji, para, güç bunlar herkesin olmalı elbet ama elde yokken zorlamaya da bir anlam veremiyorum. Dün metrodayken gördüğüm ve daha önceleri de görüp şaşırdığım olaylar vardı. Mesela dün metro da bir adam gördüm 35 yaşlarında falan elinde iphone 6 vardı.. olabilir buraya kadar sorun yok ama abimizin ayakkabıları paramparça delik falan.. olabilir elbet bir sebebi vardır diyorum. Ama daha sonrasında ve öncesinde böyle karşılaştıklarımız hepimizin oluyordur. Yine öyle olaylardan biri bebek te geçenler de bebek kahve var bilen bilir orda kahvaltı yapıyorum, birde çaycı geldi daha 18 yaşında belli onun da elinde iphone 6. Kardeşim al sana alma diyen yok.. ama rızık dediğimiz öyle değildir.. onu nasıl kullandığın senden kimlerin ne beklediği de önemli. Millet evdekilerin kardeşlerinin, çocuklarının, annesinin ve babasının ve dışardaki garibanın bile hakkını iphone alarak harcıyorlar helal olsun der ayakta alkışlar yazımı bitirir, saygılarımı sunarım..

11 Şubat 2016 Perşembe

Kemal Kılıçdaroğlu

İyi akşamlar değerli okur arkadaşlarım, kardeşlerim.. bugün daha önce yazmaya başladığım siyasi liderlerin hayatlarını anlatma konusunda sıradaki isim Kemal Kılıçdaroğlu.
17 aralık 1948 de Ballıca, Tunceli de doğdu. Zaza asıllı siyasetçi ve bürokrattır. 22 mayıs 2010 tarihinden beri Cumhuriyet Halk Partisinin genel başkanıdır. Daha önce Bağ-Kur ve Sosyal sigortalar grubunda genel müdürlük yapmış ve Türkiye iş bankası yönetim kurulu üyeliği yapmıştır. Tapu memuru Kamer bey ve ev hanımı Yemuş Hanımın yedi çocuğundan biridir. Daha önce sahip oldukları karabulut soyadı köyde herkes de bulunduğu için değiştirip kılıçdaroğlu soyadını almışlardır. Kemal Kılıçdaroğlu ilkokul ve ortaokul dönemlerini Erciş, Tunceli ve Elazığ gibi anadolunun çeşitli yerlerinde okudu. Elazığ ticaret lisesinin birinci olarak bitirdi 1967 de. Ankara iktisadi ve Ticari Bilimler akademisini bitirdi. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra 1971 de hesap uzman yardımcılığı sınavından sonra maliye bakanlığında göreve başladı. 1991 de Bağ-Kur a atandı. Daha sonra 1992 Sosyal Sigortalar genel müdürlüğüne seçildi. 1994 yılında yılın bürokratı seçilmiştir. 1996 yılında Çalışma ve Ekonomi bakanı tarafından görevden alınmıştır. 3 Kasım 2002 de ise Cumhuriyet Halk Partisi bünyesinde İstanbul milletvekili olarak siyasi hayatı başlamış olup daha sonrasında partisinin başkanı olmuştur. 

10 Şubat 2016 Çarşamba

Çay'ın Hikayesi

Arkadaşlar iyi geceler diliyorum.. konulardan konulara atlıyorum sürekli seri olarak yazdıklarımın devamını bir türlü zaman bulup yazamıyorum, ama devamı gelecektir hepsinin. Gelelim bu yazıma, bir hikayesi yok aslında çayın sadece anlamı var işte demlik gelindir falan derler ama ben aklımdan geçenleri söyleyeceğim şuan. Ülkemizde her şeyler herkesimin sınıfın farkı gözetmeksizin evinde bulunan yegane ortak şeylerden biridir. Bu yüzden her türlü anlam yüklenebilir, o yüzden çayı içerken onun keyfini çıkar veya çayı içtiğin için bilmem ki bi çok şükür de mesela. Çay öyle bir şey ki efkarlı olup da içersin, sevinçli mutlu olup da içersin. Yemekten sonra da tatlıyla da sadece keyf olarak da içersin. Bazı yerlerde 8 tl dir çay ki şaşırma oha deme bu kardeşin o gaflete bir kaç kere düşüp 8 tl bir bardak çaya verdi ama yine de sonrasında çok şükür dedi garipçe. Çayı annenle babanla dostunla sevgilinle ve yalnızlığınla bile içersin. Cemal Süreya'nın dediği gibi iki çay söylemiştim biri açık, keşke sırf bu yüzden sevebilseydim seni. Yada bir çay çek diye bağırırsın ismail abi gibi. Bazıları da çayı derman için içer, bazı yerlerde de ibadetten sonra iyi gider onsuz olmaz derler. Çay dervişledir derler derler de derler. Yada, ama bu kente gelirsen unutma beni ara, sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım mı dersin Osman konuk gibi. Uzun lafı kısası dostlar çay mühim, çay önemli vesselam..

9 Şubat 2016 Salı

'Şaire'

Arkadaşlar herkese iyi geceler diliyorum. Gün bitmeden bugün ki yazımı yetiştirmeye çalışmam lazım. Yoğun bir kaç gün yaşıyorum şu sıralar. Neyse Şaire adlı yazımda çok değerli birinin yazılarına yer vermeyi düşünüyorum. Kendisine böyle bir talepte bulundum o da kabul etti. Farklı biri farklı bir dünyası var, garip biri ya ben ona hafız diyorum mesela garip yani eğlenceli falan :) Neyse bu kişi uzun vadeli bir süreçte kitap yazmayı düşünüyor ve Allah nasip eder inşAllah diyorum bakalım. Şuan yazacağım yazıyı kendisi bir kaç dakika içinde yazdı, bu ne ya bende yazarım diyebilirsiniz ama yazıları gerçekten düşündürücü okuyup merakla bekleyeceğinizi düşünüyorum..

     Masanın başında bıraktığı bardaktan ötesini göremiyordu kadın. Sessizliğin sesini dinlerken kalbinin o ince tiz sesi, güzel masal. Dinlenebilir bir hikayenin en güzel yazarı olabileceğine inanmıştı. Bardak diyordum, görüş açımda bulunan bardak. Dokunsam kırılacak, paramparça işte. Uzayda giyebileceğim bir elbise dişmişti kendine. Küçük hayal dünyasının büyük kadını, sorsan hayal kurmayı bile sevmiyor. Gene çok konuştum. Neden anlattığımı bilmediğim uzay elbisemi giyip sokağımı dönerken karşılaştığım o kendimi sevmeye gideceğim. İnsanlar bana tuhaf tuhaf bakacak ve ben sevineceğim. Çünkü ben, hepsinden başkayım. Yazarken yaşayan o kadın...


8 Şubat 2016 Pazartesi

Gelecek Memuriyet

Merhaba arkadaşlar, gün geçmiyor ki buraya yazacağım şeyler anlık olaylar sonucu da değişmesin. Yine öyle oldu planlar dışında bir yazı gerçekleştiricem. O da saat 12 de değişti. Okula gittim ders seçimleri için bir de öğrendim ki 21 ders almam gerekiyor imiş. Bu ne demek geç mezun olucaksin demek, bu dönem bittin demek, ama yine de belki de yapabilirsin hepsini verebilirsin ve ilk olabilirsin demek. Lakin istanbul üniversitesinde öyle bir şey mümkün değil. Simdi o kadar dersin nasıl oldu dersen, oldu bi kere bir sekilde bosver. Beddua yemiş olabilirim, sağlam bir şekilde bu olasilik yuksek sanirim o gün den sonra hep böyle işler ters gitmeye başladi. Neyse, bu arada yazılarımı okuduğunuz için Teşekkür ederim sayenizde 2500 kişiyi aştık ve ufak da olsa para kazanmaya başladık :) bu arada başlikla yazinin alakasi yokmuş.

7 Şubat 2016 Pazar

Sen beni öpersen

Bugün taşı toprağı altın memleketimden yine güzel bir kıssalar, olaylar veya kendi yaşadığım hikayelerden birini anlatmak yerine dedim şundan bahsedeyim. Ah sen beni öpersen deyu...

Sen beni öpersen belki bende fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-senegalliler dahil değil

sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi,
o vakit bir suphiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım sende güzelsin

-yoksa seni rahatsız mı ettim ?

sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-freud diye bir şey yoktur

sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin, göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, yada sen öldürülürsün

-hadi iç de çay koyayım

Ah Muhsin Ünlü


6 Şubat 2016 Cumartesi

Sıtarbaks

Arkadaşlar iyi haftasonlari diliyorum herkese
Bugun yine düşündüğüm konu disinda yazmak zorunda kalacağım. Çünkü az önce denk geldigim bir olayi aktarmak istiyorum. Ama öncelikle bir tarif de bulunmam gerek. O da Sıtarbaks a mac leri ile gelen pelinsu ve berkecanlar var ya onlar. Artik her yerdeler nasil olduklarini biliyorsun. Gelir bir lattesini alir 12 den 5 e kadar o koltuğu esir alir iste o. Benim denk geldigim bir berkecan idi. Mac önünde bir taraf da iPhone 6 plus oturmuş. 30 yaşlarinda 1.80 boylarinda hafif kilolu bir abimiz. Ters olan taraf ise bu artik bir ûst sinifa çikmiş. Birde ayakkabisini çıkarmis uzatmiş diğer koltuğa. Millet tabi rahatsiz sonuç olarak. Benim yaşlarda orada çalişan cocuk geldi adamin yanina. Efendim dedi bu efendim lafına da ayarim güya kölelik kalkti. Neyse efendim hoş bir görüntü olmuyor lütfen ayağinizi indirip ayakkabinizi giyermisiniz diye söyledigi anda vay sen misin bunu söyleyen. Ilk önce senin patronun kim o gelsin sen kimin senin adin ne indirmiyorum. Biz de bakiyoruz tabi size noluyor kendi isinize bakin derken bir kaç dk içinde adam kendiliğinden kalkti gitti. Yani demem o ki pelinsu  ve berkecanlar artik kendinizi serbest birakin özgürlüğün tadını çıkarın ya hu!

5 Şubat 2016 Cuma

Saklanbaç mı? Saklambaç mı?

Arkadaşlar iyi akşamlar,
Bugün böyle siyasi veya ekonomik bir takım şeyler paylaşacaktım lakin bilgisayarı açtım, ekrana yansıdığım halimi gördüm. Dedim bu nasıl bir tip ciddiyet nedir bu dedim hele şuna bak dedim kendi kendime. Sonra attım kendimi dışarı, 11 de çıktım akşam geri döndüm ve dönerken çocukluğumun geçtiği sokaklara bir göz gezdirdim. Şimdi her yer bitişik nizam evler ama yine de her tarafında anımız var vesselam. Dolaştım, aklıma saklambaç oynadığımız anılar hayaller geldi. Akşamları oldumu efsane kadro olurdu ebe olan yandı yani. Kimler vardı okan, ümit, tolga, onur, cihan,enes, kenan, umut, doğuş, anılcan, ibo. Bunların her biri ayrı hikaye olur yani şuan da zaten çoğuyla görüşüyoruz ama her biri ayrı karakter hele bide unuttum erdal vardı off fena kardeşim benim evlendi çocuk :) Neyse, biz o oyunların son jenerasyonuyduk 93,94 lüler sondu yani. Şimdi yiğenlerim var onlar için üzülmüyor değilim, yazık bunları anca televizyonda izlerler. Neyse oyuna gelelim şimdi bile yazarken heyecan yapıyorum. Biri ebe olurdu o her zaman ilk ya anılcan olurdu ya ibo olurdu. Ondan sonra efsane başlardı, yasaklar vardı apartmanlara girmek yok, arka sokağa gitmek yok geri herşey serbest. Bizde üst falan değiştirirdik yanlış kişiyi söylesin de tekrar yumsun diye. Ve olmuyor da değildi. Kurallara yine uymazdık tabiki de kim yumarsa yumsun ben ebe olduğumda dahi yapıyorlardı herkes yapıyordu anlayacağın. Genelde oyunu oynadığımız yer ya bizim apartmanın önünydü, yada karşıdaki apartmanın önünüydü. Eğer karşıdaki apartman olduğunda ben eve gider akşam yemeğini yer camdan izlerdim beni işte yarım kurt dediğinde falan çağırarak çıkardım. Üst değiştirir kolumuzu uzatır, yanıltmaya çalışırdık falan. Hele bir de erdal ve doğuş varsa o oyunda. Aman Allah'ım yok böyle bir oyun derdin. Onları da bir ara anlatırım. 90'larda doğanların anıları canlansın gözü önünde, hadi iyi akşamlar.

4 Şubat 2016 Perşembe

7 Aşık ve Gotik Şehir

Arkadaşlar, merhabalar ve günaydınlar herkese. Bu hikayeyi bilen vardır illa ki. Ancak ben yazmak istedim, çünkü çok beğendiğim bir hikayedir. İlk olarak Ntv de önce söz vardı diye bir program var. Ahmet Ümit, İskender Pala var.İşte o program da Ahmet Ümit'ten dinlemiştim bir kaç ay önce ama işte tesadüf sonucu dün akşam bir kişiyle konuşmam üzerine hatırladım ve paylaşmak istedim.
Bir gece dünyanın 7 ayrı kıtasın da 7 ayrı erkek aynı rüyayı görür. Gördükleri gotik bir şehirdir, karanlık bir şato. Küçük bir meydan ve meydan da bir çeşme. Bir melek ağzından su akıyor ve orda bir de çan kulesi. Arnavut kaldırımları dar pencereler. Ama elbette biz rüyalarımızda belgesel görmeyiz. 7 ayrı erkek gotik şehri aynı görmezler. Çıplak koşan bir kadın görürler. Kadına yaklaşmak isterler. Kadın onları etkilemiştir. Hepsi bu kadın neden ilgimi çekiyor neden kendimi ondan alamıyorum derler ve bunun cevabını veremeden koşmaya başlarlar. Aralarında bir koşuşturmaca. Kadın sokakta bir yerde kaybolur. Ve 7 ayrı erkek bir anda uyanır rüyadan. Rüya o kadar güzeldir ki bitmesini istemez tekrar gözlerini kaparlar. Ama rüya geri gelmez. Tavanlar başucunda kalan kitap renksiz hayatları bayat hayatları. 7 ayrı erkek eşyalarını toplayıp yollara düşerler, aradıkları o gotik şehirdir. Arayış yıllarca sürer her yer talan edilir. Ne kadar sürer sizce? 7 yıl o kadını ve o şehri ararlar. Fakat ne o şehir ne o kadını bulurlar. 7 yıl sonra rüyayı gördükleri gece o 7 ayrı erkek hepsi bir handa bir araya gelirler. Yemekler yenmiş, şarablar içilmiş. Biri öbürüne sorar; niye geliyorsun, nereye gidiyorsun. Sorma bundan 7 yıl önce bir rüya gördüm diyince diğer erkekler hepsi bir anda gözlerini açarlar.Benim rüyam, senin rüyan, kaybolan kadın derken herkes aynı rüyayı anlatıyor ve şaşıyorlar ama diyorlar böyle bir şehir yok. Sonra aralarından biri bir dakika arkadaşlar der ve.. biz dünyayı dolaştık böyle bir şehir yok. Her evin kapısını açıp baktık yok. Biz bu kadını nerede gördük.Gotik şehirde. Gelin bu gotik şehri biz yapalım. Belki kadın gelir derler. Aşk denilen şey sevgiliye ulaşmak değildir. Ulaşmak için harcadığımız çabanın, acının toplamıdır. Sevgiliye ulaştınız seni seviyorum dediğiniz an biter. Derhal kollar sıvanır, yaşlı ağaçlar kesilir. Başlanır inşaaya ve bu çalışma da tam 7 yıl sürer. Küçük meydan vardı ya herkes orada yatıyor, uzanıyor, rüyada görülenle aynıdır. Birisi bir dakika bir eksik var der. Çan kulesinin sol tarafına kocaman bir dolunay yerleştirir. Tam dönecekken karnım acıktı der. 5 dakika sonra döner. Bir şey yok der. Çiftliğe gitmesi istenir gider ve 20 dakika sonra döner elleri yine boştur. Şehrin kapısı örülmüş der. İçlerinden birisi el kaldırır orayı ben ördüm diye. Benim rüyamda kadın o kapıdan kaçmıştı, kaçmasın diye ördüm. Asma köprü vardı oradan gitseydin denir. Orayı da örmüşler.. kim ördü? Ben ördüm der yine farklı biri kadın rüyamda ordan kaçmıştı. Gizli geçite gitseydin denir. Ama orayı da örmüşler. 7 erkek henüz olmayan kadın ve 7 kapıyı da kapatmışlar. Aşk tanrısı onları aşkı yanlış anladıkları için 700 yıl hapsetmiştir.

3 Şubat 2016 Çarşamba

Görmek yetmez.

Görmek yetmez arkadaşlar. Kör de görür aslında, sadece nesneler arasında bağlantı kuramadığı için olaylara anlam veremez ve sadece siyah veya beyaz veya hic birsey vardır göz perdelerinin önünde. Bunlari yaziyorum diye yada sen bunlari okuyorum diye de gördüğünü düşünmeye de kalkma. Belki de senin kafan da derinliklerde olan bir yazıdır bu. Belki de benim yazdığımı hayal ettigim bir dünya. O yüzden görüyorum deme hissediyorum da deme. Çünkü hisler yalancıdır. Şimdi bunu görüp okurken hissedeceğin bir şeyi okuman bittikten sonra hissedemeyeceksindir. O yüzden sadece bir şey anlasan yeter. Nedir o şey onu bilemem, Ben sadece yazdığımı sende sadece okuduğunu. Zaten burasi bir kapıdir, bu kapı ya yaklaşmak ayrı görmektir, kapı ya el uzatmak ayrı kapıdan içeri girip devam etmek ayrı. Nedir peki bu kapı nerededir?  İşte göremediğimizden bilemiyoruz,  gören duyan bilen anlayan var ise yazsin.

17 Kadıköy-Pendik

Değerli okur kardeşlerim, arkadaşlarım bu başlıkta yazımı yazmaya başlamadan önce beni takip edip okuduğunuz için ve bazılarınızda yorum yaptığı için Teşekkür ederim. Anadolu yakasında yaşayan her 3 insandan birinin mutlaka bindiği bu halk otobüsüne bende binerek kendimi özel hissettim. Bu hat boyunda yolculuk yaklaşık 1bucuk saat sürmekte ve bu yolculuk sırasında hayatınızda binmeden anlayamacağınız şeyler olmakta. Şimdi tabiki de metrobüsün ve 500t gibi araçlarin yaninda bir hiç gibi kalsa da yine de kitaplara konu olur, askeri ve polisiye okullara ders olur. Şöyle ki kadıköy den bindiğiniz minibüs yolundan gittiğiniz için her türlü tipi görmeniz mümkün. Bir anda birbirini tanımayıp siyaset konuşan amcalar, ayni sekilde birbirini tanimayıp hastaliktan bahseden teyzeler, okulla ilgili konuşan gençler, kulaklık kulağında olup ama müzik dinlemeyen kişiler (ben) sevgilisini kadıköy de birakip gurbete gidenler, annesinin babasinin yanina gidenler, hasta çocuğunu yaşli elleriyle hastaneye götüren anneler. Ve bunlarin hepsini Ben dün gördüm. Ayrica öyle bir nizam var ki her biniş ve inişde askeri okullara ders olacak nitelikte Ben böyle bir düzen görmedim. Her birinizin bir gün binmesi ümidiyle yazımı bitiriyorum. :)

Bravo Acun

Arkadaşlar iyi geceler. Saat şuan 12.30 o ses türkiye finali açıklaniyor ve doğu da askerlerimiz şehit oluyor bravo acun bol kazançlı yıllar sana vatanperver hayirsever acun...

1 Şubat 2016 Pazartesi

Karıncanın Aşkı

Arkadaşlar merhabalar iyi bir hafta dileğiyle ve aşk dileğiyle hepinizi selamlıyorum. Şimdi sizlere Hz.Süleyman ve bir Karıncanın hikayesini anlatacağım.
Vaktiyle Hz. Süleyman, kuvvet ve haşmetiyle yolda giderken bir alay karıncaya rast geldi. Karıncaların hepsi tazim etmek üzere huzuruna koştular. Bir am içinde binlerce, hatta daha da fazla karınca  huzura vardı. Fakat bir karınca hemencecik huzura gelemedi. Yuvasının önünde bir toprak tepe vardı. O tepeyi düzeltmek için yel gibi toprak zerrelerini birer birer taşimaktaydi. Süleyman bu karıncayı yanina çağırıp dedi ki :
Ey Karınca! Görüyorum ki pek güçlü sayılmazsın. Nuh'un ömrüyle Eyyub' Un sabrına da sahip olsan yine bu tepeyi kaldırmaya gücün yetmez. Böyle bir iş, senin gibisinin kuvvetiyle yapilmaz. Bu tepeyi sen kaldiramazsin. Karınca dile geldi ve dedi ki :
Sultanım. Bu yolda ancak himmetle yürünûr. Sen benim yaratılışıma bakma. Himmetimde ki yüceliğe bakma. Benden ayrı bir karınca var göremiyorum onu. Fakat beni aşk tuzağına çekti. Bana da dedi ki :
Sen şu toprak tepeyi dümdüz yol yaparsan bende senin yolundan bu hicran kayasını kaldırır, seninle düşer kalkarım. Hemen şimdi Ben de bu işe be bağladım. Bu topraği taşimaktan başka çarem yok. Bu hususta çalışıp çabalarken ölebilirim. Ama hiç olmazsa yalan yere bir dava ya kalkışmış sayilmam ya!. Yani derler ki arkadaslar aşkı karınca dan öğren gözün kıymetini körden belle..